4904 Bize Vekî’ ibnu’l-Cerrâh, İsmâîl ibn Ebî Hâlid’den;
o da Âmir eş-Şa’bî’den tahdîs etti ki, Mesrûk şöyle demiştir: Ben Âişe’ye:
— Ey âna! Muhammed Rabb’ini gördü mü? diye sordum. Âişe dedi ki:
— Bu söylediğin sözden ötürü tüylerim diken diken oldu, ürperdim. Sen şu üç şeyden nerdesin ki, her kim onları sana söylerse muhakkak yalan söylemiştir: Her kim Muhammed, Rabb’ini gördü derse, muhakkak yalan söylemiştir, dedi.
Sonra Âişe (buna delîl getirici olarak) şu âyetleri okudu: “Gözler O’nu idrâk etmez ve fakat o, gözleri idrâk eder. O latiftir, habîbdir” (el-En’âm; 103); “Bununla beraber hiçbir beşer için kaabil değildir ki, Allah ona başka surette kelâm söylesin. Ancak vahy ile veya bir hicâb arkasından veyâhud bir rasûl gönderip de izniyle ona dilediğini vahy etmesi müstesna. Çünkü O, çok yüksek, çok hakîmdir” (eş-şûrâ 51).
Yine Âişe devamla:
— Ve her kim sana, yarın ne olacağını bilirim derse, muhakkak yalan söylemiştir, dedi, sonra şunu okudu: “Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez” (Lukmân: 34).
Yine Âişe devamla:
— Her kim sana Rasûlüllah ketmetti (vahyden gizledi), derse, muhakkak yalan söylemiştir, dedi.
Sonra şu âyeti okudu: “Ey Rasûl!Sana Rabblnden her indirileni tebliğ et; etmezsen O’nun elçiliğini edâ etmiş olmazsın” (el-Mâîde: 67).
Velâkin Rasûlüllah, Cibril aleyhi’s-selâmı iki kerre kendi suretinde gördü, dedi