"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 4786

4786 Bize Şu’fae tahdîs etti ki, Ebû İshâk şöyle demiştir:

Ben Abdurrahmân ibnu Yezîd’den işittim. Abdullah ibn Mes’ûd (radıyallahü anh): Benû İsrâîl sûresi, el-Kehf, Meryem, Tâhâ ve el-Enbiyâ sûreleri; bu beş sûre ilk atiklerdendirler (Mekke’de iki inenlerdendirler) ve bunlar benim ilk ezberlediğim kadîm servetimdendirler, demiştir

Katâde: “Derken o bunları parça parça etti” (Âyet:58), buradaki “Cuzâzen”, îbrâhîm o putları parça parça etti ma’nâsınadır.

el-Hasen el-Basrî de: “Ve bütün bunlar kendi feleki içinde yüzmektedirler” (Âyet:33), buradaki “Felek”, ip bükme âletinin döndüğü boşluğun benzeridir; “Yeshabûn”, “Devrederler” ma’nâsınadır, dedi.

İbn Abbâs da: “Hani kavmin davarı geceleyin çobansız olarak ekin içinde yayılmıştı” (Âyet: 78), buradaki “Nefeşet”, “Otlamıştı”;

”Ve lâ hum minnâ yushâbûn = Bizden ise onlar hiç sabâhat gösterilmezler” (Âyet:43), buradaki “Yeshabun”, “Men’ olunmazlar” ma’nâsınadır.

“İnne hâzihi ummetukum ummeten vâhideten = Hakikat şu, bir tek dîn olarak sizin dîninizdir” (Ayet.92), İbn Abbâs: Bu, “Dîniniz, bir tek dîndir” ma’nâsınadır, dedi.

İkrime: “Siz de, Allah’ı bırakıp tapmakta olduklarınız da hiç şübhesiz ki cehennemin odunlarısınız, siz oraya gireceksiniz” (Âyet:58), buradaki “Hasebu”, Habeş dilinde “Hatab”, yani “Odun” ma’nâsınadır, dedi.

İkrime’den başkası da şöyle dedi: “Fe lemmâ ahassû be’senâ = Onlar azabımızı hissettikleri zaman… ” (Âyet: 12), buradaki “Ehassû”, “Hissettim” ma’nâsmdan türemiş olup “Onun vukuunu bekledikleri zaman” ma’nâsınadır. “Hâmidîn”, “Ocakları sönmüşler”; “Hasîd”, “Kökleri kazınmışlar” (Âyet: 15) ma’nâsınadır. Bu “Hasîd” lafzı, tekil, tesniye ve cemi’ ma’nâsına gelir. “Onun huzûrundakiler kendisine ibâdet etmekten asla kibirlenmezler ve yorulmazlar” (Âyet: 19), buradaki “Lâyestahsırûn”, “Yorulmazlar” ma’nâsınadır. “Hasîr ( = Yorgun)” ve “Hasertu baîri ( = Devemi yordum)” ta’bîrleri bu ma’nâdandır.

“Min kuflifeccin amîk = Her uzak yoldan ” (el-Hacc: 27)’deki “Amîk”, “Baîd” yani “Uzak” ma’nâsınadır.

“Summenukisû” (Âyet: 65), “Sonra yine kafalarını döndürdüler” ma’nâsınadır.

“Biz Davud’a sizin için muharebenin şiddetinden korumak için giyecek san’atını öğrettik” (Âyet: 80), “Zırhlar örme san’atını öğrettik” demektir.

“Ve takattaû emrahum beynehum = Aralarındaki (dîn) işlerinde fırka fırka, hizib hizib oldular” demektir.

“Lâ yesmeûne hasîsehâ = Bunlar cehennemin gizli sesini bile duymazlar” (Âyet: 102), buradaki “el-Hasîs”, “el-Hıss”, “el-Cersu”, “el-Hemsu”; hepsi de bir ma’nâya olup “Gizli ses” demektir.

“Âzannâke mâ minnâ min şehidin = Sana bildirdik, bizden hiçbir şâhid yoktur” (Fussilet: 47), bunu “Onlar yine yüz çevirirlerse, de ki: Size müsavat üzere bildirdim..” (Âyet: 109)’daki “Âzantukum “un ma’nâsını belirtmek için getirmiştir.

“Âzannâke”, “Sana bildirdik”, “Âzantukum”, “Size bildirdim” demektir. Ona bildirdiğin zaman sen ve o bilgide müsâvî olursun da gadr (yânı zulm) etmezsin.

Mucâhid de şöyle dedi: “Le-allekum tus’elûne = Çünkü sorguya çekileceksiniz” (Âyet: 13), “İçinde bulunduğunuz hâl size anlatılacak” demektir.”

“Bunlar O ‘nun rızâsına ermiş olandan başka kimseye şefaat etmezler” (Âyet:28), buradaki “Irtedâ”, “Radiye” yani “Razı oldu” demektir.

“O zaman babasına ve kavmine: Sizin tapmakta olduğunuz bu heykeller nedir? Demişti. Onlar: Biz atalarımızı bunların tapıcıları olarak bulduk, dediler. İbrahim: And olsun siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz, dedi” (Âyet: 52-54). Buradaki “Temâsîl”, “Tapılan heykeller, putlar” ma’nâsınadır

“es-Sicillu” Âyet: 104) “es-Sahîfe” ma’nâsınadır.