Yüce Allah’ın “Ve Âdem’e Bütün İsimleri Öğretti.” (el- Bakara: 31) Kavli Bâbı
4516 Enes (radıyallahü anh)’ten, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Müminler kıyâmet gününde toplanırlar da:
— (Bir kimseden) Rabb’imizin huzurunda bize şefaat etmesini istesek, dediler. Akabinde Âdem’e geldiler ve:
— Sen insanların Bâbası Âdem’sin. Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi ve sana herşeyin isimlerini öğretti. Bulunduğumuz şu durumdan bizleri rahata erdirmesi için Rabb’in katında bizlere şefaat et! Derler.
Âdem, işlemiş olduğu hatîesini ve bundan dolayı Rabb’inden utanmakta olduğunu zikreder ve:
— Ben buna ehil değilim. Siz Nûh ‘a gidiniz. Çünkü o, Allah ‘ın yer ahâlîsine peygamber göndermiş olduğu ilk rasûldür, der.
Akabinde onlar Nûh Peygamber’e gelirler. Nûh da Rabb’inden, hakkında hiçbir bilgisinin bulunmadığı birşeyi istemesini ve bu sebebden utanmakta olduğunu zikrederek:
— Ben şefaat edecek makaamda değilim. Siz Halîlu’r -Rahman ‘a gidiniz, der.
Müteakiben onlar İbrahim ‘e gelirler. O da (hatîesini ve bu sebebden Rabb’inden utanmakta olduğunu zikrederek):
— Ben buna ehil değilim. Siz Allah’ın kelâm ettiği ve kendine Tevrat verdiği bir kul olan Musa’ya gidiniz, der. Onlar da Musa’ya gelirler. Mûsâ da bir nefis karşılığında olmaksızın insan öldürmüş olduğunu, bu sebeble Rabb’inden utanmakta olduğunu zikrederek:
— Ben buna ehil değilim. Siz Allah’ın kulu ve Rasûlü, Allah’ın Kelimesi ve Rûhu olan Îsa’ya gidin, der.
İsâ da onlara:
— Ben buna ehil değilim. Siz geçmiş ve geri kalmış günâhlarını Allah’ın mağfiret eylediği bir kul olan Muhammed’e gidiniz, der.
Onlar bundan sonra bana gelirler. Ben de Rabb’imin huzuruna izin istemek üzere giderim. Bana izin verilir. Rabb’imi görünce secdeye kapanırım. Allah beni dilediği kadar bu vaziyette bırakır. Sonra Allah tarafından:
— Başını kaldır, iste; sana verilir; söyle, sözün işitilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir, denilir.
Ben başımı kaldırır ve bana öğreteceği bir tahmîd ile Rabb’ime hamd eylerim. Sonra şefaat ederim. Benim için bir hudûd ta’yîn buyurur. Ben de o mikdâr insanı cennete girdiririm. Sonra tekrar Rabb’ime dönerim. Rabb’imi görünce, bundan evvel yaptığım gibi, secdeye kapanırım. Sonra şefaat ederim. Yine benim için bir sınır ta’yîn eder. Ben o mikdâr insanı cennete girdiririm. Sonra üçüncü defa Rabb’ime dönerim, sonra dördüncü defa dönerim de:
— (Yâ Rabb!) Ateşte Kur’ân’ın habsettiklerinden ve üzerine hulûd vâcib olanlardan başka kimse kalmadı, derim.”
Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Ancak Kur’ân’ın habsettikleri, yânı Yüce Allah’ın kâfirler hakkındaki “Hâlidîne fîhâ (Orada devamlı kalıcılar olarak)” (el- Bakara:162) sözünün habsettikleri kaldı, dedi.