"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 4245

4245 Selemetu’bnu’l-Ekva’ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber Hayber gazvesine çıktık. Bir gece giderken kaafileden bir kişi, Âmir ibnu’l-Ekva’a :

— Yâ Âmir! Kısa vezinli şiirlerinden bize birkaç parça dinletmez misin? dedi.

Âmir şâir bir kişi idi. Bunun üzerine Âmir hayvanından aşağıya indi ve şu mealdeki şiirini (güzel seda ve edâ ile) okuyarak kaafile develerini yollandırdı :

— Yâ Allah, eğer Sen hidâyet etmemiş olaydın, biz doğru yolu bulamaz, sadaka vermez ve namaz da kılmazdık, canlarımız Sana feda olsun, bizleri hayâtta bıraktığın müddetçe mağfiret eyle. Düşmanla kavuştuğumuzda ayaklarımızı sabit tut ve üzerimize sekînet at! Şübhesiz bizler haksızlığa çağrıldığımızda dayatırız. Düşmanlar ise müşrikleri haykırarak üzerimize da’vet etmişlerdir (yâni bizim aleyhimize müşriklerden yüksek sesle yardım isteyerek hücum etmişlerdir).

Bunun üzerine Rasûlüllah:

— “Şiir okuyup develeri yollandıran kimdir?” diye sordu. Sahâbîler:

— Âmir ibnu’l-Ekva’dır, dediler. Rasûlüllah:

— “Allah Âmir’e rahmet etsin!” diye duâ etti. Kaafileden bir kişi:

— Ey Allah’ın Peygamberi, bu duâ bereketiyle Âmir cenneti hak etti. Âmir’in şehîdliği vâcib oldu. Âmir’le (ve onun şiir ve kahramanlıklarıyle) bizleri bir süre daha faydalandırsaydınız! Dedi.

Nihayet Hayber’e geldik ve Hayber ahâlîsini muhasara ettik. (Muhasara yirmi gün sürdü.) Hattâ bize şiddetli bir açlık isabet etti. Sonra Yüce Allah müslümânlara Hayber kalelerinin birer birer fethini müyesser kıldı. Hayber’in müslümânlara açıldığı günün akşamında mücâhidler, yer yer pekçok ateşler yakmışlardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— “Bu ateşler nedir, ne üzerine yakıyorlar?” diye sordu.

Sahâbîler:

— Et pişirmek için yaktılar, diye cevâb verdiler. Peygamber:

— “Hangi et, ne eti üzerine?” diye sordu. Sahâbîler:

— Evcil eşeklerin eti» diye cevâb verdiler. Peygamber:

— “O etleri dökünüz, kapları da kırınız!” buyurdu. Sahâbîlerden biri:

— Yâ Rasûlallah! Etleri döküp, kapları yıkasak olmaz mı? diye sordu.

Rasûlüllah:

— “Yâhud öyle yapınız!” buyurdu.

Hayber’de muhârib kavim harb saffı bağlayınca (Âmir, Yahüdîler’in cenkçi pehlivanı Mirhab’a karşı mubâriz çıkmıştı), Amir’in kılıcı kısa idi. Âmir bu kısa kılıcını vurmak için Yahudi’nin baldırına saldırmıştı. Fakat kılıcının keskin yüzü dönüp Âmir’in diz kapağına isabet etti. Kahraman Âmir bu yaradan vefat etti. (Bâzı kimseler Amir’in bu şekilde vefatını intihar sayıp mükâfatsız kalacağını söylemiş, Seleme ibnu’l-Ekva’ da amcası hakkındaki bu sözlerden üzülmüştü.)

Râvî Seleme devamla şöyle dedi: Rasûlüllah ile sahâbîleri Hayber’den döndükleri sırada Rasûlüllah beni gördü de iki elimi tutarak bana:

— “Yâ Seleme, sana ne oldu?” dedi.

Ben de kendisine:

— Babam anam Sana feda olsun! Bâzı kimseler (amcam) Âmir’in gazasının bâtıl ve şehîdliğinin mükâfâtsızlığını iddia ettiler, dedim.

Peygamber:

— “Bu iddiada bulunan kişi yalan söylemiştir. Âmir için muhakkak iki ecir ve sevâb vardır: Peygamber iki parmağını birleştirerek: O, câhid ve mücâhiddir (yani biri Allah yolunda cihâd sevabı, öbürü cehdi ve bu uğurda son kudretini harcamasının sevabı). Yeryüzünde yürüyen Arab ırkından onun benzeri bir Arab az bulunur” buyurdu.

Bize Kuteybe ibnu Saîd tahdîs etti: Bize Hatim ibn İsmâîl tahdîs etti ve hadîsinde “Yeryüzünde onun benzeri pek az yetişir” şeklinde söyledi.