Yüce Allah’ın şu kavli: “Andolsun ki, Allah mü’minlerden -seninle o ağacın altında bey’at ederlerken- razı olmuştur da kalblerindekini bilerek üzerlerine ma’nevî kuvvetini indirmiş ve onları yakın bir feth ile ve alacakları birçok ganimetlerle mükâfatlandırmıştır. Allah mutlak gâlibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir” (el-Feth: 18).
4200 Zeyd ibn Hâlid (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Hudeybiye yılında Rasûlüllah’ın beraberinde (Medine’den sefere) çıktık. Bir gece bize bir yağmur isabet etti. Akabinde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere sabah namazını kıldırdı. Namazdan çıktıktan sonra yüzünü bizlere döndürdü de:
— “Bitir misiniz Rabb’iniz ne buyurdu?” diye sordu. Bizler:
— Allah ve Rasûlü en bilendir, diye cevâb verdik. Rasûlüllah şöyle dedi:
— “Allah şöyle buyurdu: Kullarımdan kimi bana îmân etmiş, kimi de kâfir olmuş oldu. Her kim Allah’ın rahmeti, Allah’ın rızkı ve Allah’ın fadlı ile üzerimize yağmur yağdı dediyse, işte o, bana imân etmiş, yıldıza (dediyse) kâfir olmuştur. Her kim de fulan yıldız (ın batıp doğması) ile üzerimize yağmur yağdı dediyse, işte o yıldıza îmân etmiş, bana îmân etmemiştir”.