4212 Bana imâm Mâlik, Zeyd ibn Eslem’den tahdîs etti; babası ve Omer’in hizmetçisi Eslem şöyle demiştir: Ben Omer ibnu’l-Hattâb (radıyallahü anh)’ın beraberinde çarşıya çıktım. Çarşıda Omer’i genç bir kadın karşıladı ve:
— Ey Mü’minlerin Emîri! Eşim şehîd oldu ve arkasında küçük çocuklar bıraktı ki, vallahi bunlar davar ayağı pişiremiyorlar, bunların hiç ekini ve sağım hayvanları da yoktur. Ben bunları sırtlanın yemesinden endîşe ediyorum (yani öleceklerinden endîşe ediyorum). Ben Hufâf ibnu îmâ el-Gıfârî’nin kızıyım. Babam Hudeybiye’de Peygamber’in beraberinde hazır bulunmuştur, dedi.
Bunun üzerine Omer ileri gitmeyip, o kadının yanında durdu. Sonra kadına hitaben:
— Kureyş’e yakın bir nesebe merhaba! Dedi.
Sonra evde bağlanmış olan kuvvetli bir deveye doğru gitti ve ona buğdayla doldurduğu iki büyük çuvalı yükledi. O iki hararın ortasına da yiyecek ve giyecek şeyler yükledi. Sonra o deveyi yularıyla kadına uzatıp verdi. Sonra:
— Bu yükü rızk edin, bu tükenmeden Allah sizlere hayır, yani mal getirecektir, dedi.
Orada bulunan bir adam:
— Ey Mü’minlerin Emîri, bu kadına çok atıyye verdin, dedi. Omer de:
— Anan seni yitirsin! Vallahi ben bu kadının babasını ve erkek kardeşini gördüm ki onlar bir kaleyi bir zaman muhasara etmişler, sonunda fethetmişlerdi. Sonra biz onların oradaki paylarının bize geçmesini istiyorduk (yani o kaledeki paylarımızı ister olduk), dedi.