Magâzî allâmesi Muhammed ibn İshâk: Bize Asım ibn Omer, Racî’ Gazvesinin Uhud’dan sonra olduğunu tahdîs etti, demiştir.
4135- Bana İbrâhîm ibn Mûsâ tahdîs etti: Bize Hişâm ibnYûsuf es-San’ânî, Ma’mer ibn Râşid’den; o da ez-Zuhrî’den; o da Amr ibnu Ebî Sufyân es-Sakafî’den haber verdi ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) on kişilik bir keşif birliği hazırladı da, bunların başına Omer ibnu’l-Hattâb’ın oğlu Âsım’ın (ana tarafından) dedesi olan Âsım ibn Sabit el-Ensârî’yi kumandan yaparak gönderdi. Bunlar hareket ettiler. Nihayet bu birlik Mekke ile Usfân arasında oldukları zaman, bunlar, Huzeyl kabilesinden Lıhyânoğulları denilen bir obaya zikrolunup haber verildiler. O kabile halkı yüze yakın atıcı kişi ile bunları yakalamak için arkalarından gittiler. Onların ayak izlerinin ardına düştüler. Nihayet keşif birliğinin konaklamış oldukları bir menzile geldiler ve orada, keşif birliğinin Medine’den azık olarak yanlarına almış oldukları hurma çekirdeklerini buldular. Bunun üzerine; “İşte bunlar Yesrib hurmalarıdır” dediler ve tekrar seriyyenin izleri ardına düştüler. Sonunda seriyyedekilere ulaştılar. Âsım ve arkadaşları son noktaya vardıkları zaman yüksek bir tepeye sığındılar. Ta’kîb eden Lıhyânoğulları topluluğu gelip onları çepçevre kuşattılar ve:
— Size ahd ve mîsâk vardır, eğer bize inerseniz sizden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize söz veriyoruz, dediler.
Bunun üzerine Âsım (kendi arkadaşlarına):
— Bana gelince, ben bir kâfirin zimmetine (yani ahdine) inmem! dedikten sonra: Yâ Allah! Peygamberi’ne bizden haber ver! dedi.
Âsim ve arkadaşları müşriklerle çarpıştılar. Nihayet müşrikler yedi nefer mücâhid içinde Âsım’ı oklarla öldürdüler. Geriye Hubeyb, Zeyd ve diğer bir kimse kaldı. Müşrikler onlara (öldürmeyeceklerine dâir) ahd ve yemin verdiler. Müşrikler onlara bu ahdi ve yemini verince, bu mücâhidler sığındıkları tepeden müşriklerin yanına indiler. Müşrikler mücâhidleri ele geçirdikleri zaman yaylarının kirişlerini çözüp bunlarla mücâhidleri bağladılar. Bunun üzerine iki mücâhidin beraberinde bulunan o üçüncü kişi -ki o, Abdullah ibn Tarık’tır-:
— İşte bu ilk zulümdür, dedi de onlarla beraber gitmeyi kabul etmeyip diretti.
Müşrikler de onu sürüklediler ve kendileriyle gitmesi üzerine çabalayıp dürüştüler. O da gitme işini yapmadı. Bunun üzerine onu da öldürdüler. Hubeyb ile Zeyd’i de götürüp, nihayet onları Mekke’de sattılar. Hubeyb’i el-Hâris ibn Nevfel oğulları satın aldı. Hubeyb, Bedir günü el-Hâris ibn Âmir’i öldürmüş idi. Hubeyb, el-Hâris oğulları’nın yanında (haram aylar geçinceye kadar) esîr olarak kaldı. Nihayet onu öldürmeye karâr verip ittifak ettiklerinde, Hubeyb etek ve koltuk altı kıllarını gidermek için el-Hâris kızlarının birinden bir ustura ariyet istedi. Kadın ona usturayı ariyet verdi.
Kadın şöyle demiştir:
— Bu arada ben farkında değilken benim çocuğum, Hubeyb’in yanına yürümüş ve onun yanına varmış. Hubeyb de (elinde ustura olduğu hâlde) çocuğu baldırı üzerine koymuş. Ben çocuğumu bu vaziyette görünce Hubeyb onu ustura ile kesecek diye çok şiddetle korktum. Hubeyb, elinde ustura olduğu hâlde benim bu korkumu anladı da:
— Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşâallah ben o işi yapacak değilim, dedi. Zeyneb adındaki o kadın şöyle demiştir:
— Ben aslâ Hubeyb’den daha hayırlı bir esîr görmedim. Yemîn olsun bir gün ben onu kendisi demirle bağlı olduğu hâlde elinde bir üzüm salkımından yerken görmüşümdür. Halbuki o zaman Mekke’de bu meyve hiç yoktu. Bu ancak Allah’ın Hubeyb’e ihsan ettiği bir rızktır.
Nihayet Hubeyb’i Hıll’de öldürmek için Harem’den çıkardıklarında Hubeyb onlara:
— Beni serbest bırakın da iki rek’at namaz kılayım, dedi. Sonra namazdan ayrılıp onların yanına vardı da:
— Eğer bende ölümden bir korku olduğunu düşünmeniz olmasaydı, muhakkak namazı artırırdım, dedi.
İşte böylece Hubeyb, öldürülme sırasında iki rek’at namaz kılmayı kaanûnlaştıran ilk kimse olmuştur. Bundan sonra Hubeyb:
— Yâ Allah, onların hepsini say, Onları dağınık dağınık öldür; onlardan hiçbirini diri bırakma, diye beddua etti. Bundan sonra da şu mealdeki beyitleri söyledi:
— Ben müslümân olarak öldürülürken buna aldırmam, Çünkü ölümüm hangi yerde olsa Allah içindir.
Bu ölüm Allah’ın Zâtı (O’nun rızâsını arama) yolundadır.
Eğer O isterse parça parça edilmiş cesedin eklemleri üzerine de bereketler ihsan eder.
Bundan sonra Ebû Sirvaa Ukbe ibnu’l-Hâris, Hubeyb’e doğru kalktı ve onu öldürdü.
Kureyş, birlik kumandanı Âsım’ın öldürüldüğünü kendisiyle tanıyacakları bir şeyin; onun cesedinden bir parçanın kendilerine getirilmesi için Âsım’ın cesedine elçiler gönderdiler. Âsım, Bedir günü onların büyüklerinden birini (Ukbe ibn Ebî Muayt’ı) öldürmüştü. Allah, Âsım’ın üzerine bal arısı veya eşek arısından gölgelik gibi birşey gönderdi de Âsım’ı onların elçilerinden korudu. O elçiler, Âsım’ın cesedinden birşey kesip almaya muktedir olamadılar.