"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 4093

4093 el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz o gün, yani Uhud günü müşriklerle karşılaştık. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) okçulardan ibaret olan bir askerî birliği yerlerine oturttu, başlarına da Abdullah ibnu Cubeyr’i kumandan ta’ynı etti ve onlara:

— “Bizim düşmanlara gâlib geldiğimizi görseniz de yerlerinizden ayrılmayın, düşmanların bize gâlib geldiklerini görseniz de yine yerlerinizden ayrılmayın, bize yardım da etmeyin (yani hiçbir surette mevziinizi terketmeyin)”1 emrini verdi.

Biz düşmanlarla karşılaşıp harbe girişince, müşrikler bozularak kaçtılar, hattâ ben kadınları bacaklarından örtülerini kaldırmışlar ve ayaklarındaki halkaları meydana çıkmış olarak dağda sür’atle yürüyüp kaçarlarken gördüm. Bu sırada müslümânlar:

— Ganîmet alın! Ganimet alın! Demeye başladılar. Bu durumda Abdullah ibnu Cubeyr:

— Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) benden yerlerinizden ayrılmama ahdi aldı, dedi.

Maiyyetindeki okçular dayatınca yüzleri döndürüldü (yani şaşırıp nereye gideceklerini bilemediler). Akabinde müslümânlardan yetmiş kişi şehîd edildi. Ebû Sufyân Sahr ibnu Harb yükseğe çıktı da:

— Topluluk içinde Muhammed var mı? Diye seslendi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— “Ebû Sufyân’a cevâb vermeyiniz” buyurdu. Ebû Sufyân bu sefer:

— Topluluk içinde Ebû Kuhâfe’nin oğlu (Ebû Bekr) var mıdır? Dedi.

Peygamber yine:

— “Ebû Sufyân’a cevâb vermeyin” buyurdu. Ebû Sufyân tekrar:

— Topluluk içinde Hattâb oğlu var mıdır? diye sordu.

Bu sorularına cevâb alamayınca Ebû Sufyân, arkadaşlarına döndü de:

— Şübhesiz bunlar öldürülmüşlerdir, şayet diri olsalardı cevâb verirlerdi, dedi. Bu sırada Omer nefsine mâlik olamadı da:

— Yalan söyledin ey Allah’ın düşmanı! Allah seni üzecek -yahut horlayacak- şeyleri, senin aleyhine bakî kılmıştır, dedi.

Ebû Sufyân:

— Yâ Hubel! Yüksel, işin yükselsin! Dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— “Ebû Sufyân’a cevâb verin” buyurdu.

— Ne söyleyelim? dediler. Peygamber:

— “Allah en yüksek ve en uludur deyin” buyurdu. Ebû Sufyân:

— Bizim için el-Uzzâ var, sizin Uzzâ’nız yoktur, dedi. Peygamber:

— “Ona cevâb veriniz” buyurdu. Sahâbîler:

— Ona ne söyleyelim? dediler. Peygamber:

— “Allah bizim Mevlâ’mızdır, sizin mevlâmzyoktur deyin” buyurdu.

Ebû Sufyân:

— Bu, Bedir gününe mukaabil bir gündür. Harb nevbet nevbettir (yani bir nevbet sizin lehinize, bir nevbet bizim lehimizedir). Sizden öldürülenlerde kulak ve burun kesilmesi bulacaksınız; bunu ben emretmedim. Bunu emretmemiş olsam da bu müsle işi beni kötüleştirmez, dedi.