3974 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine’ye hicret edip geldiğinde babam Ebû Bekr ile Bilâl sıtmaya tutulmuştu. Âişe dedi ki: Ben Ebû Bekr ve Bilâl’in yanlarına girdim de:
— Ey babacığım, kendini nasıl hissediyorsun? Yâ Bilâl, kendini nasıl buluyorsun? diye sordum.
Âişe dedi ki: Ebû Bekr’i sıtma ateşi yakalayınca, şu beyti okurdu:
Kullu’mriin musabbahun fî ehlihî Ve’l-mevtu ednâ min şirâki na’lihî.
Yesrib diyarında her kişi âliesi içinde mes’ûd sabahlamışken, ölüm insana ayakkabısının bağından daha yakındır (yânı ölüm ansızın yakalar da akşama diri bırakmaz)]
Bilâl de kendisinden humma nevbeti sıyrılınca sesini yükselterek şu beyitleri söylerdi:
Ela leyte şı’rî hel ebîtenne leyleten Bi-vâdin ve havlı ızhırun ve celîlu ve hel eriden yevmen miyâhe Mecennetin Ve hel yebduven lî Şâmetun ve Tafîlu.
(= Şunu bilmek isterim ki: Mekke vâdîsinde etrafımı ızhir ve celîl otları sararak bir gece olsun geceler miyim? Bir gün gelip de Ukâz’daki Mecenne sularının başına varır mıyım? Mekke’nin Şâme ve Tufeyl Dağları acaba bir kerre daha bana görünürler mi?)
Âişe dedi ki: Ben Rasûlüllah’a geldim de onların bu hâlini kendisine haber verdim. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
— “Yâ Allah, bize Mekke’yi sevdirdiğin gibi Medine’yi de sevdir, yahut onu daha çok sevdir. Ve Medine’nin havasını bizim için sağlamlaştır. Medine’nin sâ’ ve müdd ölçekleri hakkında bize bereket ihsan eyle! Medine’nin sıtmasını naklet de onu Mekke’nin Cuhfesinde tut!” diye duâ etti.