3909 Bize el-Musennâ, Ebû Cemre’den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (radıyallahü anhüma)şöyle demiştir: Peygamber’in Allah tarafından peygamber gönderildiği haberi Ebû Zerr’e ulaşınca, Ebû Zerr, kardeşi Uneys’e:
— Haydi devene bin de şu Mekke vadisine git ve benim için, kendisinin bir peygamber olduğunu ve kendisine gökten haber geldiğini söyleyen şu adamın haberini iyice öğren, O’nun sözlerinden işit, sonra bana gel, dedi.
Kardeşi Uneys gitti, nihayet Mekke vadisine vardı ve Peygamber’in sözlerinden işitti, sonra da Ebû Zerr’in yanına dönüp geldi. Ve:
— Ben o zâtı gördüm: Ahlâk güzelliklerini emrediyor ve birtakım güzel sözler söylüyor ki, bunlar şiir değildir, dedi.
Ebû Zerr bunun üzerine kardeşine:
— Sen arzu ettiğim nevi’den bana şifâ verecek bir haber getirmedin, dedi.
Akabinde azık hazırladı, bir de içinde su bulunan eski bir kırba yüklendi. Nihayet Mekke’ye varıp Kâ’be mescidine geldi. Peygamber’i aramağa koyuldu. Kendisi Peygamber’i tanımıyor, O’nu başkasından sormak da istemiyordu. Nihayet gecenin bir kısmı kendisine erişince Ebû Zerr’i Alî gördü ve onun yabancı bir kimse olduğunu tanıdı. Ebû Zerr onu görünce, onun ardından yürüdü. Yolda giderken, bu iki arkadaştan herhangibiri diğerine hiçbirşey sormadı. Böylece sabah oldu. Sonra Ebû Zerr su kırbasını ve azığını yine Ka’be mescidine taşıdı. Ve bu gün de böyle devam etti. Peygamber kendisini görmüyordu. Nihayet akşam oldu, Ebû Zerr (yine Ka’be mescidinin bir kenarındaki) yatağına döndü. Bu sırada kendisine yine Alî uğradı da:
— Bu adam için yerini öğrenip orada ikaamet etme zamanı gelmedi mi (yani hâlâ bir yer bulup yerleşemedi mi)? dedi.
Akabinde Alî, Ebû Zerr’i beraberinde götürdü. Yine yolda iki arkadaştan biri diğerine hiçbirşey sormuyordu.
Nihayet böylece üçüncü olunca, Alî yine evvelki gelişi üzerine dönüp onun yanına geldi ve Ebû Zerr, onun beraberinde ikaamet etti. Sonra Alî, Ebû Zerr’e:
— Seni buraya getiren sebebi bana söylemez misin? dedi. Ebû Zerr:
— Eğer bana muhakkak doğru yolu göstereceğini taahhüd eder ve kesin söz verirsen bunu sana bildiririm, dedi.
Alî onun istediği taahhüdü ve yemînli sözü yaptı. Ebû Zerr de ona gelme maksadım haber verdi. Alî de ona:
— Hiç şübhesiz bu zât haktır, doğrudur, o Allah’ın Rasûlü’dür. Sabaha eriştiğin zaman sen benim ardımca gel. Şayet ben yolda sana zarar vereceğinden korktuğum birşey görürsem, sanki ben su döküyormuş gibi dikilip dururum (sen durma git). Eğer ben yürüyüp gidersem, sen ardımca beni ta’kîb et, nihayet benim gireceğim yere, sen de girersin, dedi.
Ebû Zerr onun dediklerini yaptı. Alî’nin arkasına uyarak gitti. Nihayet Alî, Peygamber’in huzuruna girdi. Ebû Zerr de onun beraberinde huzura girdi. Peygamber’in sözlerinden işitti ve olduğu yerde müslümân oldu. Peygamber ona:
— “Sen şimdi kendi kavminin yanına dön, benim peygamberliğimi onlara haber ver. Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal” buyurdu. Ebû Zerr:
— Nefsim elinde olan Allah’a yemîn ederim ki, ben muhakkak bu şehâdet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım, dedi.
Akabinde Ebû Zerr, huzurdan çıktı, Ka’be mescidine geldi ve en yüksek sesiyle:
— Eşhedu en lâ ilahe illah ve enne Muhammeden Rasûlüllah
(= Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur ve Muhammed O’nun Rasûlü’dür) diye bağırdı.
Bu bağırmadan sonra Kureyş cemâati ayağa kalkıp Ebû Zerr’i dövdüler ve onu yere yatırdılar. Bu sırada Abbâs gelip onun üzerine kapandı da:
— Size yazıklar olsun! Bunun Gıfâr kabilesinden bir kimse olduğunu ve Şâm ticâret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor musunuz? Dedi.
Ve Ebû Zerr’i müşriklerin topluluğundan kurtardı. Sonra Ebû Zerr, ertesi günü de mescide döndü ve dün yaptığı gibi yüksek sesle şehâdet kelimesini söyledi. Müşrikler yine ona doğru fırlayıp onu dövdüler. Abbâs yine onun üzerine kapandı (ve onu kurtardı).