Ebû Bekr Abdullah ibnu Ebî Kuhâfe et-Teymî (radıyallahü anh) Muhâcirler’dendir.
Ve Yüce Allah’ın şu kavli: “Allah’ın, memleketler ahâlîsinden Peygamber’ine verdiği fey’, Allah’a, Peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara âiddir. Tâ ki (bu mallar) içinizden (yalnız) zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın…” (el-Haşr:7)
ve Allah şöyle buyurdu:
“[Ey îmân edenler, ne oldunuz ki, size: Allah yolunda elbirlik gazaya çıkın denildiği zaman yere (mıhlanıp) ağırlaştınız? Ahiretten (vazgeçip yalnız) dünyâ hayâtına mı razı oldunuz? Fakat bu dünyâ hayâtının fâidesi âhiretin yanında pek azdır.] Eğer siz O’na (Rasûlü’ne) yardım etmezseniz, kâfirler O’nu (Mekke’den) çıkardıkları zaman bizzat Allah O’na yardım etmişti.
İkinin ikincisinden ibaretti. O zaman bunlar mağaradaydılar. Peygamber o vakit arkadaşına: Tasalanma. Allah, hiç şübhe yok, bizimle beraberdir diyordu. [Allah O’nun üzerine sekînetini indirmiş, O’nu görmediğiniz ordularla te’yîd etmiş, kâfirlerin kelimesini alçaltmıştı. Allah’ın kelimesi ise; o, çok yücedir. Allah mutlak gâlibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir]” (et-Tevbe: 38-41)
Âişe, Ebû Saîd, İbn Abbâs radıyallahü anhüma: (Mekke’den Medine’ye’ doğru çıktıkları zaman) Ebû Bekr Mağara’da Peygamberin beraberinde idi, demişlerdir.
3695 el-Berâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ebû Bekr (radıyallahü anh) Âzib’den onüç dirhem mukaabilinde bir binek devesi satın aldı. Akabinde Ebû Bekr, (babam) Âzib’e hitaben:
— (Oğlun) el-Berâ’ya emret de devemi bana naklediversin! dedi.
Âzib:
— Bu isteğin olmaz. Ancak sen ve Rasûlüllah beraberce Mekke’den Medine’ye doğru yola çıktığınız zaman, müşrikler de sizi aramaktalarken nasıl yaptığınızı bize anlatırsan olur, dedi.
Ebû Bekr şöyle dedi:
— Mekke’den hareket ettik. Bütün gecemizi ve gündüzümüzü ihya ettik, yahut yürüdük. Nihayet sıcak vakte girdik. Güneş gündüzün yarısına gelip dikildi. Ben, kendisine sığınıp barınabileceğimiz bir gölge görebilir miyim diye etrafa bir göz attım. Büyük bir kaya gördüm. O’nun yanına geldim ve onun kalan gölgesine baktım. Oradan bir yeri düzelttim. Sonra orayı Peygamber için döşedim. Sonra O’na:
— Yâ Nebiyyallah, yat! dedim.
Peygamber yattı. Sonra ben, etrafıma bakmak üzere, arayıcılardan herhangi bir kimse görür müyüm diye gittim. Derken koyunlarını bulunduğumuz kayaya doğru sürüp getirmekte olan bir koyun çobanı ile karşılaştım. O da bizim gibi o kayanın gölgesinden faydalanmak istiyordu. Ona sorup:
— Sen kimin çobanısın ey delikanlı? dedim.
— Kureyş’ten bir adamın çobanıyım, dedi ve onun ismini söyledi.
Ben onun söylediği adamı tanıdım. Sonra:
— Senin koyunlarında süt var mı? dedim. O:
— Evet vardır, dedi. Ben:
— Sen bize süt sağar mısın? dedim.
O:
— Evet sağarım, dedi; Ben ona emrettim de o sürüsünden bir koyunu durdurup tuttu.
Sonra ona, koyunun memesini tozlardan silkelemesini emrettim. Sonra da ona ellerini silkeleyip temizlemesini emrettim. Avuçlarından birini diğerine şöylece vurup silkeledi. Ve çoban benim için bir adam kandıracak kadar az bir süt sağdı. Ben Rasûlüllah için ağzında bir bez parçası olan deriden bir su kabı yapmıştım. Ondan sütün üzerine biraz su döktüm, hattâ süt kabının aşağısı serinledi. Akabinde o süt kabını Peygamber’in yanına götürdüm ve kendisini uyanmış buldum. O’na:
— İç yâ Rasûlallah! dedim.
Rasûlüllah içti, ben de bundan hoşnûd oldum. Sonra:
— Hareket etme vakti gelmiştir yâ Rasûlallah! Dedim. O:
— “Evet” dedi ve hareket ettik.
Kureyşliler bizi arıyorlardı. Bize onlardan atının üzerinde Surâka tu’bnu Mâlik ibn Cu’şum’dan başka hiçbir kimse erişmedi. Ben:
— İşte arayanlar bize yetiştiler yâ Rasûlallah! dedim.
— “La tahzen inne’llâhe maanâ- Tasalanma, çünkü Allah hiç şübhe yok bizimle beraberdir” (et-Tevbe: 40) dedi.
“Akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken onlarda sizin için güzel bir zînet (ve zevk) vardır” (en-Nahl: 6).