3658 Ebû îshâk tahdîs edip şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)’den işittim, şöyle diyordu: Ebû Bekr (radıyallahü anh), babam evinde bulunuyorken yanına geldi de, ondan bir binek devesi satın aldı. Ebû Bekr, babam Âzib’e hitaben:
— Benimle beraber oğlunu gönder de bunu (benim eve kadar) nakletsin, dedi. el-Berâ dedi ki: Bunun üzerine ben onun beraberinde hayvanı naklettim. Babam da çıktı da devenin bedelini alıyordu. Bu sırada babam, Ebû Bekr’e:
— Yâ Ebâ Bekr! Rasûlüllah ile beraber geceleyin yürüdüğün zaman nasıl yaptınız? Bana tahdîs edip anlat, dedi.
Ebû Bekr şöyle dedi:
— Evet (anlatayım)! Bütün gecemizi yürüdük. Nihayet güneş, gündüzün yarısına gelip dikildi. Yol tamâmiyle boşaldı. Artık oradan hiçbir kimse geçmiyordu. O sırada gözümüze uzun gölgeli bir kaya göründü. Onun üzerine henüz güneş gelmemişti. Onun yakınında indik. Ben kayanın gölgesinde Peygamber’in uyuması için elimle bir yeri düzeltip hazırladım. Sonra oraya bir posteki yaydım. Sonra:
— Sen uyu yâ Rasûlüllah! Ben etrafında olan şeyleri bakar araştırırım ki, buralarda bir düşman olmasın, dedim.
Rasûlüllah uyudu. Ben oranın etrafını araştırıp gözetlemek için çıktım. Derken koyunlarını bulunduğumuz kayaya doğru getirmekte olan bir koyun çobanı ile karşılaştım. O da bizim gibi o kayanın gölgesinden faydalanmak istiyordu. Ben ona:
— Sen kimin çobanısın ey delikanlı? diye sordum. O:
— Mekke ahâlîsinden yahut Mekke’den bir adamın çobanıyım, dedi.
Ben:
— Senin koyunlarda süt var mı? dedim, O:
— Evet vardır, dedi. Ben:
— (Benim için) süt sağar mısın? dedim. O:
— Evet, sağarım, dedi ve bir koyun tuttu. Ben ona:
— Memesi üzerindeki toprak, kıl ve pislikleri silkele, dedim. (Râvî: Ben el-Berâ’yı elinin birini diğeri üzerine vurarak silkip temizlemeyi işaret ederken gördüm, demiştir.) Çoban benim için, yanında bulunan iri ve kalın karınlı ağaç çanağa bir adam kandıracak kadar az bir süt sağdı. Benim yanımda da Peygamber için taşıdığım, Peygamber’in su ister, su içer ve abdest alır olduğu deriden bir kap bulunuyordu. Ben müteakiben Peygamber’in yanına geldim. Fakat O’nu uykusundan uyandırmak istemediğim için, kendi kendine uyanıncaya kadar bekledim. Bu sırada sütün üstüne biraz su döktüm, hattâ kabın aşağısı biraz soğudu. Uyanınca O’na:
— Yâ Rasûlallah, iç, dedim.
Rasûlüllah içti. Ben de bundan hoşnûd oldum. Sonra Rasûlüllah:
— “Hareket etme zamanı gelmedi mi?” dedi. Ben:
— Evet, dedim.
Ve güneş ortadan batıya meylettikten sonra hareket ettik. Bizim arkamıza Surâka tu’bnu Mâlik düşüp ta’kîb etti. Ben:
— Yâ Rasûlallah, bizim yanımıza gelindi (yani yakalanıyoruz), dedim.
Rasûlüllah:
— “Lâ tahzen innellâhe maanâ — Tasalanma, çünkü Allah hiç şübhe yok bizimle beraberdir” (et-Tevbe. 40) dedi.
Ve Peygamber onun aleyhine beddua etti. Bunun üzerine Surâka’nın atı tökezleyip karnına kadar yere battı. Zannediyorum biz bu sırada düz ve sert bir arazî üzerinde bulunuyorduk.
Râvî Zuheyr şunu şekkli söylemiştir: Surâka bu beliye üzerine:
— Ben kat’î bildim ki, siz ikiniz benim aleyhime beddua ettiniz. Şimdi siz benim lehime duâ ediniz. Allah şâhid olsun ki, ben sizin peşinizdeki arayışları sizden geri çevireceğim, dedi.
Bu söz verme üzerine Peygamber ona hayır duâ etti, o da kurtuldu. Sonra geriye döndü ve artık kavuştuğu herbir arayıcı kimseye:
— Bu tarafları aramaya ben size kifayet etmişimdir, dedi. Artık her kavuştuğu kimseyi muhakkak geriye çevirdi.
Ebû Bekr dedi ki: Böylece de Surâka, bize yaptığı taahhüde vefa gösterdi .