“Hakikat biz Nuh’u kavmine, kendilerine elem verici bir azâb gelmezden evvel kavmini korkut diye gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim, muhakkak ki, ben sizi (başınıza gelecek azâbdan) apaçık korkutan bir peygamberim. Allah’a kulluk edin. O’ndan korkun. Bana da itaat edin dîye (gönderildim). Tâ ki Allah sizin günâhlarınızdan bir kısmını mağfiret etsin, sizi mukadder bir müddete kadar geciktirsin. Şübhe yok ki, Allah’ın ta’yîn ettiği müddet gelince geri bırakılmaz. Eğer bilseydiniz. Dedi;
Ey Rabb’im, ben kavmimi hakîkaten gece gündüz da’vet ettim. Fakat benim da’vetim, kaçmalarından başka (birşey) artırmadı.
Hakikat ben, senin kendilerini mağfiret etmen için, onları ne zaman da’vet ettimse, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ayak dirediler, büyüklük tasladılar da tasladılar. Sonra ben onları hakîkaten en yüksek ses (im)le çağırdım. Sonra da onları hem ilân ederek da’vet ettim, hem kendilerine gizli gizli söyledim. Artık dedim, Rabb’inizden mağfiret dileyin. Çünkü O çok yarlığayıcıdır. (O sayede) O, üstünüze bol yağmur salıverir. Sizin mallarınızı, oğullarınızı da çoğaltır; size bağlar, bostanlar verir; size ırmaklar akıtır. Ne oluyor size ki, Allah’ın sizi bir vakaar (ve şeref sahibi yapmasını) emel edinmezsiniz?
Halbuki O, sizi hakikat türlü türlü tavırlar (hâller)la yaratmıştır. Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle âhenkdâr olarak nasıl yaratmış? Onların içinde Ay’ı bir nûr yapmış, Güneş’i de bir kandil (olarak) asmıştır. Allah sizi yerden ot (gibi) bitirdi. Sonra sizi yine onun içine döndürecek, sizi (yeni) bir çıkarışla (tekrar) çıkaracak. Allah yeri sizin için bir döşek yapmıştır, onun geniş yollarında gezip dolaşınız diye.
Nûh dedi: Ey Rabb’im, hakikat onlar bana isyan ettiler. Mal (lar)ı ve evlâd (lar)ı (kendilerinin) husrân (ın)dan başkasını artırmayan kimselere uydular. Bunlar da büyük hileler (dolaplar, mel’ânetler) yaptılar. (Halk tabakasına) Sakın taptıklarınızı bırakmayın. Hele “Ved”den, “Suvea'”dan, “Yeğûs”tan, “Yeûk”tan ve “Nesr”den zinhar vazgeçmeyin, dediler. Hakîkaten onlar birçoklarını baştan çıkardılar. Sen (ey Rabb’im), o zâlimlerin şaşkınlığından başka şeylerini artırma. Bunlar günâhlarından dolayı suda boğuldular. Ardından da (büyük) bir ateşe atıldılar. O vakit kendileri için Allah’tan başka yardımcılar da bulmadılar.
Nûh şöyle demişti: Ey Rabb ‘im, yer (yüzün)de kâfirlerden yurt tutan hiçbir kimse bırakma! Çünkü eğer sen onları bırakırsan, kullarını yoldan çıkarırlar. Kötüden, öz kâfirden başka da evlâd doğurmaz (lar).
Ey Rabb’im, beni, anamı, babamı, îmân etmiş olarak evime giren kimseleri, (kıyâmete kadar gelecek) erkek mü ‘minleri ve kadın mü ‘minleri Sen yarlığa. Zâlimlerin helâkinden başka bir şeyini de artırma” (Nûh: 1-28).
“Onlara Nuh’un kıssasını oku. Hani o, kavmine demişti: Ey kavmim, eğer benim (aranızda) duruşum, Allah’ın âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa (ne diyeyim), ben ancak Allah’a dayanıp güvenmişimdir. Siz ve ortaklarınız da artık toplanıp ne yapacağınızı kararlaştırın. Bilâhare bu işiniz size hiçbir tasa olmasın. Sonra hükmünüzü bana icra edin, bana mühlet de vermeyin. Eğer (benim öğütlerimden) yüz çeviriyorsanız ben sizden (bu hususta zâten) hiçbir mükâfat istemedim. Benim mükâfatım Allah’tan başkasına âid değildir. Ben (O’nun emrine boyun eğen, O’ndan başkasından hiçbir ümîd beslemeyen) müslümânlardan olmamla emrolundum. Yine onlar kendisini tekzîb ettiler. Biz de hem onu, hem gemide beraberinde bulunan kimseleri selâmete erdirdik ve bunları (yeryüzünde) halîfeler yaptık. Âyetlerimizi yalan sayanları ise suda boğduk. Bak korkutulanların sonu nice olmuştur” (Yûnus: 71-73).
3372 ez-Zuhrî şöyle demiştir: Salim şöyle dedi: Ve İbn Omer (radıyallahü anh) de şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) insanlar içinde ayağa kalktı ve Allah’ı lâyık olduğu sıfatlarla övdü. Sonra Deccâl’i zikrederek şöyle buyurdu: “Ben sizi kat’î surette Deccâl’in şerrinden korkuturum. Peygamberlerden hiçbir peygamber hâriç olmamak üzere, muhakkak kendi kavmini (her yalancı) deccâlden korkutup uyarmıştır. Yeminle söylerim ki, Nûh Peygamber de kavmini ondan korkutup uyarmıştır. Lâkin şimdi ben sizlere, onun, hiçbir peygamberin bilsinler diye kavmine söylemediği (toplu ve ayırıcı) bir vasfını söylüyorum: Deccâl şaşıdır (kötü kılavuzdur). Allah ise şaşı değildir (insanları doğru yola irşâd buyurur)”.