“Hani Rabb’in meleklere; Muhakkak ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım, demişti. Melekler de: Biz seni hamdinle tesbîh ve seni takdis edip dururken orada bozgunculuk edecek, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın? demişlerdi. Allah da: Sizin bilmeyeceğinizi herhalde ben bilirim, demişti” (Bakara: 30).
İbn Abbâs: “Lemmâ aleyhâ hâfızun”, “İllâaleyhâ hâfızun”dur (et-târık: 4); yani “Lemmâ”, “İllâ” ma’nâsınadır. “fî kebedin” (el- Beled: 4): “Şiddetli bir yaratış içinde”; “Ve riyaşen” (el-A’râf: 25), “Mal”dır, dedi.
Diğerleri:
“er-Riyâşu ve’r-Rîşu” bir şeydir, o da elbise nev’inden zahir olan her şeydir, dediler.
“Mâ tumnûne” (el-Vâkıa: 58), kadınların rahîmlerîndeki nutfedir. Mucâhid dedi ki: “İnnehu alâ rac’ıhi lekaadirun” (et -Târık: 8), “O erkeklik organı içindeki nutfe”dir;
“Herşeyden de iki çift yarattık inceden inceye düşünesiniz diye” (ez-zâriyât: 49) ve benzerlerinde: yarattığı herşey çifttir, semâ çifttir (yânı mukaabili olan şey ona nisbetle çifttir. Semâ – Arz; kara – deniz; cinn – ins gibi). “el-Vitru” ise Azîz ve Celîl olan Allah’tır.
“Fî ahseni takvim” (et-Tîn: 4), “En güzel yaratılışta”;
“Esfele sâfilîn” (et-Tîn:5) illâ men âmene”,
“Husrin” (el- Asr:2), “Dalâlin” dir. Sonra “îllâ men âmene” diye istisna etti.
“Lâzibun” (es-Sâffât:11), “Lâzimun”;
“Nunşiekum” (el- vâkıa: 61) “Dileyeceğimiz herhangi bir yaratışta”;
“Nusebbihu bi-hamdike” (el- Bakara. 30), “Biz seni ta’zîm ediyoruz” (yânı seni her noksandan uzak kılmak ve Subhânallâhi ve bi-hamdihî demek suretiyle). Ve Ebû’l-Aliye: “Derken Âdem, Rabbinden kelimeler belleyip aldı” (el- Bakara: 37) kavlindeki bu kelimeler; “Rabbena zalemnâ enfusenâ ve inlem tağfirlenâ ve terhamnâ le-nekûnenne minel-hâsirîn” (el- A’râf: 23) duâsıdır. “Fe-ezellehuma”, yânı şeytân Adem ile Havva’yı günâha çağırdı.
“Lem yetesenneh” (el- Bakara: 259), “Değişmemiş”, “Âsin”, “Değişici”; “el- Mesnûn”, “Değişen”; “Hamâin”, “Hame’tin”in cem’idir ki, o da “Değişken çamur”dur.
“Yahsifânı aleyhimâ min varakı’l-cenne” (el-Arâf: 21; Tâhâ: 121) “Yama almak”tır, “Onlar yaprakları birleştiriyor ve birbiri üzerine yamıyorlardı.”
“Sevâtuhumâ” (el-Bakara: 20), ferclerinden kinayedir,
“Metâun ilâ hînın” (el-Arâf: 24), “Buradan kıyâmet gününe kadar” demektir. Arablar indinde “hîn”, bir saatten adedi sayılamayana kadardır.
”Kabîluhu” (el-A’râf: 27), “Onlardan olan sınıf ve taife” demektir.
3361…….Bize Abdurrazzâk, Ma’mer ibn Râşid’den; o da Hemmâm ibn Münebbih’ten; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Allah, Âdem’i yarattı. Boyunun uzunluğu altmış zira’ idi. (Yaratılması tamamlandıktan) sonra Allah, Âdem’e:
— Haydi, meleklerden şunların yanlarına git de onlara selâm ver! Ve onların senin selâmım nasıl karşıladıklarını iyi dinle, işit. Çünkü bu, hem senin, hem de senden sonra zürriyetinin selâmlaşmasıdır, buyurdu.
Bunun üzerine Âdem, meleklere:
— Es-selâmu aleykum (Selâm üzerinize olsun), dedi. Onlar da:
— es-Selâmu aleyke ve rahmetu’llâhi (Esenlik ve Allah’ın rahmeti üzerine olsun), diye karşıladılar.
Ve selâmlarına “Ve rahmetu’ilâhi” kısmını ziyâde ettiler (ki, bu selamlaşmanın ilk meşrû’iyyeti ve bu sözle söylenişidir).
Âdem, beşerin büyük atası olduğu için, cennete her giren kişi Âdem ‘in bu güzel suretinde girecektir. Âdem ‘in (sonra gelen) torunları, onun güzelliğinden ve uzunluğundan eksilmeye devam eder. Nihayet (bu eksiliş) şimdi (bu ümmette) sona erdi”.