Ve Ebu’l-Âliye dedi ki; “Mutahharatun “: Hayzdan, idrardan, tükürükten tertemiz kılınmış; “Kullemâ ruzikû”: Kendilerine birşey verildiği, sonra da bir başkası verildiği zaman “Bu bize bundan önce de verilmişti derler”, yani bu bize bundan önce de getirildi. “Ve utû bihi müteşâbihen”: Bu kendilerine bâzısı bâzısına (renk ve şekilde) benzer, fakat tadında ayrı olarak sunulacak (el-Bakara: 25), “Kutufuhâ” (el-Hâkkaa:l2): Cennetlikler istedikleri gibi keserler; “Dâniyetun”: “Karîbetun”, yani yakındır. “el-Erâik” (ed-Dehr 13; Yasin:56)Tahtlar, serirler.
Ve el-Hasen: “en-Nadra”, yani parlaklık, yüzlerde; surûr, yani sevinç de kalblerde olur, dedi.
Mucâhid: “Selsebilen”: Akması keskin; “Gavl”: Karın ağrısı; “Yunzefûne”: Akılları gitmez demektir, dedi.
İbnAbbâs: “Dıhâkan”: Dopdolu; “Kevâibe”: Göğüsleri, memeleri belirip olgunlaşmış; “er-Rahîk “: Şarâb; “et-Tesmîmu “: Cennet ehli içkilerinin hepsine üstün olan içki; “Hitâmuhu”: Çamuru misk; “Naddâhatân”; İki fışkıran; “Mevdûnetûn”: Örülmüş, dokunmuşa denilir. “Vadînu’n-Nâka” (yani devenin sırtına hevdeci bağlamak için sırım yahut kıldan örülmüş yassı kolan) bu ma’nâdandır. “el-Kûbu”: Kulağı, yani elle tutulacak yeri ve kulpu olmayan testiler; “Vel-Ebârîk”: El ile tutulacak kulakları ve kulpları olan testiler; “Uruben” (Vakıa:37) Ağırlaştırılmış demektir, tekili: “Arûbun “dur; “Sabûr” ve “Subur” gibi. Mekke ahâlîsi ona “el-Aribetu”; Medîne ahâlîsi “el-Ganicetu”; Irak ahâlîsi ise “eş-Şekiletu” ismini verirler.
Mucâhid şöyle dedi: “Ravhun”Vakıa:89) Cennet ve rahatlık; “er-Reyhânu”: Rızk; “el-Mendûdu”: Muz; (el-Mahdûdu”: Yükçe ağırlaştırılmış demektir. Ve yine dikeni olmayan şeye de denilir. “Vel-Urubu”: Kocalarına çok bağlı ve çok sevgili dişilerdir. Ve denildi ki: “Meskûb ” (Vakıa:31) Akıcı; “Furuşın merfûatın” (Vakıa:34) Birbiri üzerine konulup yükseltilmiş yataklar; “Lağven” Bâtılen; “Te’sîmen (Vakıa:25) Yalan; “Efnânun” Dallar. “Ve cenal-cenneteyni dânin “: (Rahman:25) Toplanıp devşirilmesi yakından; “Mudhâmmetâni” (Rahman:64) Suya kanmaktan dolayı iki siyah (yânı iki koyu yeşil) demektir.
3276 Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz öldüğünde sabah akşam âhiretteeki oturak yeri kendisine gösterilir: Eğer o ölü cennet ehlinden ise, kendisine cennet ehli makaamlarından yeri gösterilir. Eğer ateş ehlinden ise, cehenenemliklerden (yânı onların yerinden) gösterilir”.