“Eğer (düşmanlar) barışa meylederlerse sen de ona yanaş ve Allah’a güvenip dayan. Çünkü her şeyi hakkıyla işiten, kemâliyle bilen bizzat O’dur” (el-Enfâl: 61).
3209 Sehl ibnu Ebî Haşmete şöyle demiştir: (Bir hurma mevsimi) Abdullah ibn Sehl ile Mes’ûd ibn Zeyd’in oğlu Muhayyısa, Hayber’e gitmişlerdi. O sene Hayberliler’le müslümânlar arasında barış vardı. Bu iki yoldaş Hayber’e vardıklarında (kendi işlerine) ayrıldılar. Bir müddet sonra Muhayyısa (işlerini bitirip) Abdullah ibn Seh1’e geldi. Fakat Abdullah kan içine bulanmış, öldürülmüş bir hâlde idi. Muhayyısa onu gömdü. Sonra dönüp Medine’ye geldi. Vak’ayı Peygamber’e arz etmek üzere Abdurrahmân ibn Sehl ve (Ensâr’dan Mes’ûd’un iki oğlu) Muhayyısa ile Huveyyısa Peygamber’e gittiler. (Evvelâ) Abdurrahmân söze başladı. Fakat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), yaşça pek genç olan Abdurrahmân’a:
— “İlik sözü yaşlıya bırak, ilk sözü yaşlıya ver!” buyurdu. Bunun üzerine Abdurrahmân sustu. İki kardeş vak’ayı arz ettiler. Sonunda Peygamber onların üçüne:
— “Bu cinayetin Hayber’de Yahudiler tarafından işlendiğine yemin eder ve arkadaşınızın kan bedeli olan diyete hakk kazanır mısınız?” teklifinde bulundu. Onlar da:
— Yanında bulunmadığımız ve görmediğimiz bir cinayet hakkında nasıl yemîn ederiz? Dediler ve çekindiler. Peygamber:
— “Şu hâlde Yahudiler elli yemin ile isnâd ettiğiniz cinayetten size berâatlerini isbât ederler” buyurdu. Da’vâcılar:
— Kâfirler güruhunun yeminlerine nasıl tutunabiliriz? diye razı olmadılar.
Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cinayetin diyetini kendi yanından verdi.