"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 3166

3166 Ben Ebû Usâme Hammâd ibn Seleme’ye: Hişâm ibn Urve size tahdîs etti mi? diye sordum. (Burada suâlin cevâbı zikredilmedi. Fakat İshâk ibn Râhûye’nin Müsned’inde bu isnâd ile “evet” deyip şunu sevk etmiştir) Bana Hişâm ibn Urve, Bâbası Urve ibnu’z-Zubeyr’den; o da kardeşi Abdullah ibnu’z-Zubeyr’den tahdîs etti. O şöyle demiştir: ez-Zubeyr ibnu’l-Avvâm Cemel Vak’ası gününde durduğu zaman beni çağırdı. Ben yanında dikeldim. Bana şunları söyledi:

— Ey oğulcuğum! Şu muhakkak ki, bu gün ancak zâlim olan yahut mazlum olan öldürülür. Ve ben bu gün kendimi başka türlü değil, ancak mazlum olarak öldürüleceğimi zannediyorum. Ve benim en büyük hüznüm ve endîşem elbette borcumdur. Son borcumuzun, malımızdan herhangi bir şey bırakacağını zannediyor musun? dedi ve:

— Ey oğulcuğum malımızı sat ve borcumu öde, sözünü söyledi.

Ve malının üçte birini vasiyet etti; bu üçte birin üçte birini husûsî olarak Abdullah ibn Zubeyr’in oğullarına vasiyet etti. Zubeyr, oğlu Abdullah ibn Zubeyr’i kasdederek onun oğulları için üçte birin üçte biri diyor: Eğer borcun ödenmesinden sonra bir şey artmış olursa, o fazlanın üçte biri senin oğullarına âiddir.

Hişâm ibn Urve (geçen senedle) şöyle dedi: Abdullah ibnu’z-Zubeyr’in çocuklarının bâzısı yaşça (yahut vasiyetteki payca) Zubeyr’in oğullarının bâzısına müsavi olmuştur: Bunlar Hubeyb ve Abbâd’dır. Zubeyr’in bu vasiyeti yaptığı gün dokuz oğlu ve dokuz kızı vardı,

Abdullah dedi ki: Bâbam Zubeyr, borcunun ödenmesini bana vasiyet etmeye başladı ve şöyle diyordu:

— Ey oğulcuğum! Eğer borç ödemekten herhangi bir şey hususunda âciz olursan, o zorluğa karşı Mevlâmdan yardım iste! dedi.

Abdullah şöyle dedi: Vallahi ben babamın bu “Mevlâm” sözüyle ne kasdettiğini bilemedim. Sonunda:

— Bâbacığım, senin Mevlân kimdir? diye sordum.

— (Benim Mevlâm) Allah’tır, dedi.

Abdullah şöyle devam etti: Vallahi ben onun borcunu ödemekten dolayı herhangi bir sıkıntıya düştükçe muhakkak:

— Yâ Mevlâ’z-Zubeyr ( = Ey Zubeyr’in Mevlâsı)! Zubeyr’in borcunu kaza et! diye duâ ettim; akabinde Yüce Allah onun borcunu ödedi. Sonunda Zubeyr (radıyallahü anh) Öldürüldü. Zubeyr arkasında altın para ve gümüş para bırakmadı; o yalnız bâzı arazîler bıraktı. Gâbe mevkiindeki büyük arazî, Medine’de on bir ev, Basra’da iki ev, Kûfe’de bir ev, Mısır’da bir ev bunlardandır.

Abdullah dedi kî: Zubeyr’in üzerindeki borç ancak şöyle oluşmuştur: Birtakım kimseler ona mal getirir ve malı Zubeyr’in yanında emânet bırakmak ister idi. Zubeyr ise ona:

— Hayır, ben bu malı emânet olarak teslim almam; lâkin o mal benim zimmetimde bir ödünçtür. Çünkü ben emânetin zayi’ olmasından (ve bunun da benim malı iyi korumadığımdan meydana geldiğinin zannolunmasından) korkarım, der idi.

Zubeyr asla bir kumandanlık, harâc toplayıcılığı ve (mal toplamaya sebeb olacak cinsten) herhangi bir vazifeyi üzerine almamıştır O sâdece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yahut Ebû Bekr’in yahut Omer’in yâhûd Usmân’ın -Allah onlardan razı olsun- maiyyetlerinde yapılan gazvelerde mevcûd olmuştur.

Abdullah ibnu’z-Zubeyr şöyle dedi: Ben babam Zubeyr’in üzerindeki borcu hesâb ettim de, onu iki milyon ikiyüz bin olarak buldum. Râvî dedi ki: Hakîm ibn Hizam, Abdullah ibnu’z-Zubeyr’e kavuştu da:

— Ey kardeşimin oğlu! Kardeşim Zubeyr’in üzerinde ne kadar borç vardır? diye sordu. Abdullah, borcun bir kısmını gizledi de:

— Yüz bin, dedi.

Bunun üzerine Hakîm:

— Vallahi ben sizin mallarınızın bu kadar borcu ödemeye yeteceğini zannetmiyorum, dedi. Bu sefer Abdullah:

— Eğer borçlar ikimilyon ikiyüzbin olmuş ise, senin re’yin nedir bana haber ver? dedi. Hakîm:

— Bu kadar borcu ödemeye takat yetireceğinizi sanmıyorum. Eğer bu borçtan herhangi bir şeyi ödemekten âciz olursanız benden yardım isteyin, dedi.

Râvî dedi ki: Zubeyr, Gâbe’deki arazîyi yüz yetmiş bine satın almış idi. Oğlu Abdullah ise bu arazîyi satmak için bir milyon altıyüz bin kıymet ta’yîn etti. Sonra ayağa kalktı ve:

— Her kimin Zubeyr’in üzerinde alacağı bir hakk varsa, Gâbe’ye bizim yanımıza gelsin, dedi.

Akabinde Abdullah ibn Ca’fer ibn Ebî Tâlib oraya geldi. Bu Abdullah’ın, Zubeyr’in üzerinde dörtyüz bin alacağı vardı. Bu Abdullah, Abdullah ibnu’z-Zubeyr’e hitaben:

— Eğer isterseniz bu dörtyüz binlik alacağımı size bırakayım, dedi. Abdullah ibnu’z-Zubeyr:

— Hayır (alacağını bırakma; bunu istemeyiz), dedi.

Abdullah ibn Ca’fer:

— Eğer isterseniz, benim alacağımı geri bırakmak istediğiniz alacakların içine koyup geriye bırakırsınız, dedi.

Abdullah ibnu’z-Zubeyr:

— Hayır, alacağını geri bırakma, dedi. Râvî dedi ki: Abdullah ibn Ca’fer:

— Öyleyse bu arazîden benim için bir parça kesin, dedi. Abdullah ibnu’z-Zubeyr de ona hitaben:

— Şuradan şuraya kadar olan parça senindir, dedi.

Râvî dedi ki: Abdullah ibnu’z-Zubeyr, Gâbe arazîsinden (ve evlerden) bâzısını sattı da babası Zubeyr’in borcunu ödedi. Borcun hepsini tamamen ödedikten sonra Gâbe arazîsinden dörtbuçuk pay bakî kaldı. Abdullah ibnu’z-Zubeyr akabinde Şam’a Muâviye ibn Ebî Sufyân’ın yanına geldi. Muâviye’nin yanında Amr ibnu Usmân ibn Affân, Abdullah ibnu’z-Zubeyr’in kardeşi el-Munzir ibnu’z-Zubeyr, (Mü’minlerin anası Sevde’nin kardeşi) Abdullah ibnu Zem’a bulunuyorlardı. Muâviye, Abdullah ibnu’z-Zubeyr’e hitaben:

— Gâbe arazîsine ne kadar kıymet ta’yîn edildi? dedi. Abdullah:

— (Onaltı pay aslından) her bir pay yüz bine geldi, dedi.

Muâviye:

— Geriye kaç pay kaldı? dedi. Abdullah:

— Dört bütün pay ile bir yarım pay kaldı, dedi,

el-Munzir ibnu’z-Zubeyr:

— Ben yüzbin mukaabilinde bir pay satın aldım, dedi.

Amr ibnu Usmân:

— Ben de yüz bine mukaabil bir pay satın aldım, dedi.

Abdullah ibnu Zem’a:

— Ben de yüz bîn karşılığında bir pay satın aldım, dedi.

Bu sefer Muâviye:

— Geriye ne kadar pay kaldı? diye sordu.

Abdullah:

— Bir pay ile yarım pay kaldı, dedi,

Muâviye:

— Ben de onu yüz elli bin karşılığında satın aldım, dedi. Râvî dedi ki: Abdullah ibn Ca’fer (ibn Ebî Tâlib), Muâviye’den onun payını altıyüz bin mukaabilinde satın aldı (da böylece ikiyüz bin kazandı). Abdullah ibnu’z-Zubeyr Bâbasının borçlarını ödeyip bu borç işini bitirdiği zaman Zubeyr’in diğer oğulları kendisine:

— Artık mirasımızı aramızda taksîm et, dediler. Abdullah:

— Hayır, Allah’a yemîn ederim ki, dört sene hacc mevsiminde “Haberiniz olsun! Her kimin Zubeyr üzerinde alacağı bir hakk varsa bize gelsin de o borcu ödeyelim!” diye nida ve i’lân etmedikçe, mîrâsı aranızda taksîm etmem, dedi.

Râvî dedi ki: Artık Abdullah ibnu’z-Zubeyr her sene hacc mevsiminde böyle nida ve i’lân etmeye başladı. Nihayet dört yıl geçince (ve kendisine hakk isteyici kimse gelmeyince) mîrâsı Zubeyr’in oğulları arasında taksîm etti.

Râvî dedi ki: Zubeyr öldüğü zaman arkasında dört karısı vardı. Abdullah’a vasiyet edilen üçte biri kaldı da her bir kadına (sekizde bir hisse olarak) bir milyon ikiyüz bin isabet etti. Buna göre Zubeyr’ in (vasiyet, mîrâs ve borçlarını içine alan) malı elli milyon ikiyüz bindir.