3147 İbn Şihâb, Muhammed ibn Amr ibn Halhale ed-Duelî’ye şöyle tahdîs etmiştir: Ona da Hz. Hüseyin’in oğlu Alî tahdîs etti ki, onlar, kendileri Alî’nin oğlu Hüseyin’in öldürüldüğü zaman -Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun- Muâviye’nin oğlu Yezîd’in yanından Medîne’ye geldikleri sırada kendilerini Mısver ibn Mahrame (radıyallahü anh) karşılamış ve:
— Bana herhangi bir ihtiyâcın var mı? Varsa onu bana emredebilirsin, demiştir.
Hüseyin’in oğlu Alî dedi ki: Ben de Mısver’e:
— Hayır, bir ihtiyâcım yoktur, dedim. Mısver, Hüseyin’in oğlu Alî’ye:
— Sen Rasûlüllah’ın kılıcını bana verir misin? Çünkü ben bu kavmin onu almakta sana galebe etmesinden endîşe ediyorum. Allah’a yemîn ederim ki, eğer sen onu bana verirsen, benim nefsime ulaşılmadıkça, yani ruhum kabz olunmadıkça bu kılıç ebediyyen onlara ulaştırılmaz. Şu da muhakkak ki Ebû Tâlib’in oğlu Alî, Fâtıma’nın üstüne -aleyhi’s-selâm- Ebû Cehl’in kızını istemişti, işte bu sırada Rasûlüllah’tan işittim. O, şu minberin üzerine çıkmıştı da bu hususta hutbe îrâd ediyordu. Ben de o günlerde ihtilâm olmuş hâlde idim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) orada: “Muhakkak Fâtıma bendendir. Ben onun -beşer tabîatinden neş’et eden kıskançlık sebebiyle- dîni hususunda fitneye ma’rûz kalmasından endîşe ediyorum” buyurdu.
Râvî Mahrame dedi ki: Sonra Rasûlüllah, Abdu’ş-Şems oğullarından olan bir damadını (yani kızı Zeyneb’in kocası bulunan Ebû’l- Âs ibn Rabî’ı) zikretti de onu kendisine hısımlığı hususunda övdü ve güzel hâllerini şöyle dile getirdi; “O bana söz söylemiş, sözünde gerçek çıkmıştır. O bana va’d etmiş, va’dini yerine getirmiştir. Kat’î söylüyorum ki, ben hiçbir halâlı haram kılıyor değilim, hiçbir haramı da halâl kılmıyorum. Lâkin Allah’a yemîn ediyorum ki, Allah Rasûlü’nün kızı ile Allah düşmanının kızı ebeden (bir adamın nikâhında) birleşmez”