"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 3082

170- Kişi kendini esirliğe teslîm eder mi, etmez mi?
Kendisini esirliğe teslîm etmeyen ve öldürülmesi sırasında iki rek’at namaz kılanın hükmü?

3082 ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Amr ibnu Ebî Sufyân ibn Esîd ibn Harise es-Sakafî haber verdi, -Bu Amr, Zuhre oğulları’nın yeminli dostu ve Ebû Hureyre’nin arkadaşlarından idi- ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (Uhud’dan döndüğü zaman) on kişilik bir topluluğu keşif kolu seriyyesi olarak gönderdi ve bunlar üzerine -Âsım ibn Omer ibni-‘l-Hattâb’ın dedesi olan- Âsım ibn Sabit el-Ensârî’yi kumandan yaptı. Bunlar gittiler, nihayet Mekke ile Usfân arasında bir yer olan el-Hed’e mevkiine vardıkları zaman Huzeyl kabilesinden Lihyân oğulları denilen aşiret halkına, bunların geldiği zikredildi. Bunun üzerine bu seriyyeye doğru hepsi güzel atıcı ikiyüze yakın bir topluluk etrafa dağıldılar ve seriyyedekilerin izlerini ta’kîb ettiler. Nihayet ta’kîbçiler, seriyyenin Medine’den azık edinip yanlarına aldıkları hurmaları yedikleri yerde bir hurma buldular ve:

— İşte bu Yesrib hurmasıdır, dediler.

Ve yine seriyyenin izleri ardından gittiler. Seriyye kumandanı Âsım ve arkadaşları bu ta’kîbçileri görünce, hemen yüksek bir yere sığınıp orada savunmak istediler. Fakat ta’kîbçiler onların etrafını çepçevre kuşattılar da:

— Aşağıya inin ve ellerinizle kendilerinizi bize verin, teslîm edin; sizin için ahd ve misâk vardır; biz sizden hiçbir kimseyi öldürmeyiz; dediler.

Seriyyenin kumandanı Âsım:

— Bana gelince, Allah’a yemîn ederim ki, ben bu gün bir kâfirin zimmetine, yani ahdine razı olup inmem. Yâ Allah! Bizden Peygamberi’ne haber ver, dedi.

Bu sırada kâfirler müslümânlara oklar attılar ve on kişiden altısıyle birlikte Âsım’ı öldürdüler. Geri kalan üç kişilik grup, o ahd ve mîsâk ile kâfirlere indiler. Bu üçten biri Hubeyb ibn Adiyy el-Ensârî el-Evsî’dir. İkisi de İbnu Desine Zeyd ibn Muâviye el-Ensârî ve diğer bir adamdır -ki o, Abdullah ibn Tarık’tır-. Kâfirler bunları ele geçirdikleri zaman yaylarının kirişlerini çözdüler ve bu kirişlerle müslümânları sıkıca bağladılar. Bunun üzerine üçüncü adam, yani Abdullah ibn Tarık:

— İşte bu ilk gadrdır. Vallahi ben sizlerle beraber olmuyorum. Âsim ve altı şehîdi kasdederek:

— Muhakkak şunlarda uyulacak bir örnek vardır, dedi.

Kâfirler hemen onu çekip sürüklediler ve kendileriyle beraber olmaya yani gelmeye zorladılar. Abdullah onlarla gitmeyi kabul etmeyip dayattı. Bunun üzerine onu öldürdüler. Akabinde Hubeyb ile İbnu Desine’yi götürdüler. Nihayet bu ikisini Bedir vak’asının ardından Mekke’de sattılar. Hubeyb’i el-Hâris ibn Âmir ibn Nevfe ibn Abd Menâf oğulları satın aldı. Hubeyb, Bedir günü Haris ibn Âmir’i öldürmüştü. Hubeyb onların yanında bir süre esîr olarak kaldı.

İbn Şihâb dedi ki: Bana Ubeydullah ibn Iyâd haber verdi; ona da el-Hâris’in kızı Zeyneb şöyle haber vermiştir: O aile, Hubeyb’i öldürmeye topluca karar verdikleri zaman Hubeyb, (Öldürüldükten sonra cesedinde meydana çıkmasın diye) avret yerindeki kılları tıraş etmek için, bu kadından bir ustura ariyet istedi. Kadın kendisine usturayı ariyet verdi. Kadın dedi ki: Hubeyb, ben farkında değilken yanına gelen erkek çocuğumu tutmuştu. Kadın dedi ki: Ben onu, çocuğumu kendi uyluğu üzerinde kucağına oturtmuş, ustura da elinde iken buldum. Ben çok korktum. Hubeyb bu korkumu yüzümden anladı da:

— Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Ben böyle hainlik yapacak değilim, dedi.

Kadın dedi ki: Vallahi bu Hubeyb kadar hayırlı hiçbir esîr görmedim. Allah’a yeminle söylüyorum: Ben bir gün onu, kendisi demir bağlar içinde bağlanmış olduğu ve o zaman Mekke’de bu meyveden hiç bulunmadığı hâlde elinde bir üzüm salkımı tutmuş da onu yerken bulmuşumdur.

Ve yine kadın: Şübhesiz bu, Allah tarafından bir rızktır ki, Allah onu Hubeyb’e rızk yapmıştı, demiştir.

Onlar Hubeyb’i Hıll’de öldürmek için Harem’den dışarı çıkardıkları zaman Hubeyb onlara hitaben:

— Beni serbest bırakın da iki rek’at namaz kılayım, dedi. Onlar kendisini serbest bıraktılar, o da iki rek’at namaz kıldı.

Sonra:

— Eğer bende ölüm korkusu olduğunu sanmanız olmasaydı, ben bu namazı elbette daha uzun kılardım. Yâ Allah, onlardan kimseyi bırakma, hepsini helak eyle! diye beddua etti. Duasından sonra da şu beyitleri söyledi :

Mâ ubâlî hîne uktelu muslimen Alâ eyyin şıkkın hâne lillâhi masraî Ve zâlike fî-zâti’l-ilâhi ve in yeşe’ Yubârik alâ evsâli şilvin mumezzai.

(= Ben müslümân olarak Allah için öldürülürken, atılacağım yerin arzın hangi yanı olsa aldırmam. Çünkü öldürülmem Allah’ın zâtı (yani rızâsı) yolundadır.

Eğer O isterse kesilip parçalanmış organ eklemleri üzerine bereketler yağdırır!)

Akabinde İbnu’l-Hâris onu öldürdü. İşte böylece Hubeyb, bağlanarak öldürülen her müslümânın ölümü sırasında iki rek’at namaz kılma sünnetini kaanûnlaştıran kimse oldu.

Seriyye kumandanı Âsim ibn Sâbit’in vurulduğu gün yaptığı duasını da Allah kabul buyurdu da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sahâbîlerine, onların haberini ve vurulup öldürüldüklerini haber verdi. Kureyş kâfirlerinden birtakım insanlar, Âsım’ın öldürülmüş olduğu kendilerine haber verildiği zaman, Âsım’ın cesedinden öldürüldüğünün bilineceği herhangi bir parça getirmeleri için, Âsım’ın cesedine elçi yolladılar. Çünkü Âsım, Bedir günü onların büyüklerinden birisini öldürmüştü. Bu sırada Âsım’ın cesedi üzerine Allah tarafından bal arılarından gölge edici bir bulut gönderildi de, o bulut cesedi onların elçisinden korudu. Artık onun etinden herhangi birşey kesmeye güçleri yetmedi.