Bir de Yüce Allah’ın şu kavli:
“Allah’a ibâdet edin, O’na hiçbir şeyi ortak tutmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ elinizin mâlik olduğu kimselere (memlûklerinize) iyilik edin. Allah kendini beğenen ve dâima böbürlenen kimseyi sevmez” (en-Nisâ: 36).
Ebû Abdillah Buhârî şöyle dedi: “Zil-Kurbâ =Yakın”; “Ve’l-Cunub = “Yabancı”, “el-Câru’l- Cunüb = Yolculuktaki arkadaş” demektir.
2585 Bize Vâsıl el-Ahdeb tahdîs edip şöyle dedi: Ben el- Ma’rûr ibn Suveyd’den işittim; şöyle dedi: Ben Ebû Zerr el-Gıfârî (radıyallahü anh)’yi -Rebeze’de- kendi üzerinde bir hülle, kölesinin üzerinde de bir hülle olduğu hâlde gördüm. Biz Ebû Zerr’e, kölesine de kendi elbisesinden giydirmesini sorduk. Ebû Zerr şöyle dedi: Ben (bir kerre) bir adamla sövüştüm (onu anasından dolayı ayıpladım). O da beni Peygamber’e şikâyet etti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana:
— “Sen onu anasından dolayı ayıpladın mı?” buyurdu ve sonra şunları söyledi:
— “Şübhesiz sizin kardeşleriniz, sizin hizmetçilerinizdir, Allah onları sizin ellerinizin altına (yani mülk ve kudretinizin altına) koymuştur. Her kimin eli altında kardeşi bulunursa, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Ve onlara güçleri yetmeyecek (zahmetli) işler yüklemeyiniz. Şayet onlara zahmet verecek işler yüklerseniz, onlara yardım ediniz”.