Ve Yüce Allah’ın şu kavli:
“Allah şöyle bir mesel getirdi: Hiçbir şeye gücü yetmeyen memlûk bir kul, bir de (hürr) bir zât ki, kendisine tarafımızdan güzel bir rızk nasîb etmişiz de o bunu gizli aşikâr harcayıp duruyor; bunlar hiç müsâvî olurlar mı? Bütün hamd Allah’ndır. Hayır, onların çoğu bilmezler” (en-Nahl: 75).
2580 İbnu Şihâb şöyle demiştir: Urve şöyle zikretti: Mervan ibnu’l-Hakem ile el-Mısver ibn Mahrame, Zuhrî’ye şöyle haber vermişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Huneyn seferinde- kendisine Hevâzin hey’eti geldiği ve ondan mallarını ve esirlerini geri vermesini istedikleri zaman ayağa kalktı da şöyle buyurdu:
— “Şüphesiz benim beraberimde şu görmekte olduğunuz insanlar vardır. Bana sözün en sevimlisi, en doğrusudur. Şimdi siz iki taifenin birini tercih ediniz: Ya malı, ya da esirlerinizi. Ben onların temsilci hey’eti gelir diye esirlerin taksimini geri bırakmış idim”.
Ve Peygamber Tâif’ten (Cı’râne’ye) döndüğü zaman on bu kadar gece Hevâzin hey’etinin gelmesini beklemiş idi. Hevâzin hey’etine, Peygamber’in onlara ancak iki şıkktan birini geri vereceği apaçık belli olunca, onlar:
Âyet hakkında bir tefsir şöyledir:
— Biz esirlerimizin geri verilmesi şıkkını seçiyoruz, dediler.
Bunun üzerine Peygamber insanların içinde ayağa kalktı, akabinde Allah’ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyle övdü. Sonra “Amma ba’du (أَمَّا بَعْدُ = Sözün bundan sonrası)” hitâb faslını söyleyerek şu hutbeyi yaptı:
— ” (Sahâbîlerim!) Şu Hevâzin hey’eti kardeşleriniz tevbe ediciler olarak bize geldiler. Ben de (hısımlarımın payı olan) esirleri kendilerine geri vermemi uygun gördüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse, bunu yapsın! Sizden her kim de kendi hissesi üzerine (bağlı) kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse (bu bedeli) biz ona Allah’ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz. Bu kanâatle de böyle yapsın!” buyurdu.
Bunun üzerine halk (hep birden):
— Peygamber’in hatırı için Hevâzin reislerine esirlerini vermekle memnun oluruz, dediler. Peygamber:
— “Şimdi biz sizden esirini vermeye razı olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan bilip ayırt edemiyoruz. Haydi, siz gidiniz de muvafakat emrinizi iş bilir nakipleriniz bize yükseltsinler!” buyurdu.
İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin iş bilir arifleri, kabileleri halkıyla konuştular. Sonra Peygamber’in yanına dönüp her biri kavminin esirleri geri vermekten memnun olduklarını ve Peygamber’e bu iş için izin verdiklerini haber verdiler. ez-Zuhrî: Hevâzin esirlerinden bize ulaşan işte budur, demiştir.
Ve Enes şöyle dedi: Abbâs, Peygamber’e hitaben: Ben kendim için fidye verdim, Akîl için de fidye verdim, demiştir.