"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 2529

2529 Abâye ibnu Rifâa, dedesi Rafı’ ibn Hadîc (radıyallahü anh)’den; o şöyle demiştir: Biz (Huneyn dönüşünde Tihâme’den olan) Zu’l-Huleyfe’de Peygamber’in beraberinde bulunduk. Sefer hey’eti halkına bir açlık isabet etti. (Huneyn’de) birçok deve ve koyun da ele geçirmişlerdi. Râfi’ devamla dedi ki:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ordunun arkalarında kalmıştı. Sahâbiler acele edip ganimet develerinden, koyunlarından bâzılarını boğazlamışlar ve tencerelere yerleştirmişlerdi. Peygamber gelince emretti, tencereler devrildi. Sonra Peygamber ganimet malını taksim etti. (O günün rayicine göre) on koyunu bir deveye denk saydı.

Bu sırada develerden biri kaçmıştı. Onu ta’kîb ettiler, fakat bu kaçak deve ta’kîbçileri âciz bıraktı. Ordu içinde (ta’kîbe elverişli olan) at da pek az bulunuyordu. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse oku ile bu hayvanı ta’kîb edip vurdu da bu sebeple Allah hayvanı durdurdu. Bundan sonra Peygamber:

— “Vahşî hayvanların kaçakları gibi bu ehli hayvanların da muhakkak kaçıcıları vardır. Bunlardan biri size galebe ederse, ona böyle muamele ediniz (avlar gibi vurunuz)” buyurdu.

Dedem dedi ki:

— Biz yarın (zaman olur ki) muhakkak düşmanı umut eder, yahut düşmandan endîşe ederiz (de kılıçlarımızı hayvan kesmekte körletmeyiz). Beraberimizde bıçak da bulunmaz. Bu hâlde kamışla hayvan boğazlayabilir miyiz?

Peygamber:

— “Bol kan akıtan her şey ile boğazlanır ve üzerine Allah’ın ismi de zikrolunursa, o kesilen hayvanı yiyiniz. Yalnız dişle tırnak müstesnadır. Bunun sebebini size muhakkak söyleyeceğim: Dişe gelince; o bir kemiktir (kesmez); tırnağa gelince, o da Habeşliler’in kesme âletleridir” buyurdu.