Hakem ibnu Uteybe: Şuf’a hakkına sâhib kişi, malı satmak isteyen ortağına satmadan önce izin verdiğinde, artık izin veren ortak için şuf’a kalmaz, demiştir. eş-Şa’bî de: Her kim kendisi hâzır ve şâhid iken Şuf’ası satılır da bu satışı değiştirmezse, artık onun şuf’a hakkı yoktur, demiştir ,
2302 Tâbiî olan Amr ibnu’ş-Şerîd şöyle demiştir: Bir kerre Sa’d ibn Ebî Vakkaas’ın yanında durmuştum. Akabinde Misver ibnu Mahreme geldi ve elini benim bir omuzumun üzerine koydu. Bu sırada Peygamber’in âzâdlı kölesi Ebû Râfi’ geldi ve:
— Yâ Sa’d, hanen içinde bulunan iki odamı (satacağım), benden bunu satın al, diye teklif etti.
Sa’d ibn Ebî Vakkaas:
— Vallahi ben onları satın almıyorum, dedi. Misver ibnu Mahreme de hemen:
— Vallahi sen bu iki odayı elbette satın alacaksın, dedi. Sa’d, Ebû Râfi’e:
— Vallahi ben sana dört bin dirhemden fazla vermem, bu da ceste ceste yahut kesik kesik olacak, dedi.
Ebû Râfi’ de:
— Bu iki odaya karşılık bana (başkası tarafından) beş yüz dînâr verilmiştir. Eğer ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i “Komşu komşuya en haklı bir şefî’dir” buyururken işitmemiş olsaydım, bu iki odalı mekânımı, ona karşılık beş yüz dînâr teklîf edilmiş olduğum hâlde, onu sana dörtbin dirheme vermezdim, dedi.
Akabinde o yeri Sa’d’e verdi.