1502 Bize Ya’kûb ibnu İbrâhîm, Bâbası İbrâhîm ibn Sa’d’dan; o da Salih ibn Keysân’dan tahdîs etti ki, İbnu Şihâb ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Âmir ibnu Sa’d haber verdi ki, Bâbası Sa’d ibnu Ebî Vakkaas şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) -kalbleri İslâm’a alıştırılanlardan- bir takım kimselere atiyye veriyordu. Ben Sa’d da onların içinde oturuyordum. Râvî Sa’d dedi ki: Derken Rasûlüllah, onların içinde en çok beğendiğim bir kimseyi bıraktı (birşey vermedi). Bunun üzerine ben, Rasûlüllah’a doğru kalktım ve ona gizlice:
— Fulân kimseyi neden bıraktın? Vallahi ben onu elbette bir mü’min biliyorum, dedim.
Rasûlüllah bana:
— “Öyle deme! Müslim de!” buyurdu.
Az bir müddet sustum. Sonra o adam hakkındaki bildiğim şey bana galebe etti ve dayanamadım da yine:
— Yâ Rasûlallah! Fulândan sana ne oldu ki, onu bıraktın? Allah’a yemîn ederim, ben onu muhakkak bir mü’min biliyorum, dedim.
Rasûlüllah bana:
— “Öyle deme! Müslim de!” buyurdu.
Râvî dedi ki: Ben az bir müddet daha sustum. Sonra o adam hakkında bildiğim şey bana galebe etti de, ben tekrar:
— Yâ Rasûlallah! Fulân kimseden sana ne oldu? Onu neden bıraktın? Vallahi ben onu elbette bir mü’min biliyorum, dedim. Rasûlüllah bana:
— “Mü’minen deme, müslimen de” buyurdu (Yânı “mü’min” lâfzı yerine “müslim” lâfzını kullanmasını kasdediyordu).
Müteakiben: “Şübhesiz ben bâzı defa daha çok sevdiğim kimse varken (onu bırakırım da) başka birisine atıyye veririm. Bu tercihimin sebebi, bu adamın mal hırsı ile yüzükoyun, cehenneme atılması endişesidir” buyurdu.
Ve Ya’kûb ibn İbrâhîm, Bâbası İbrahim’den; o da Salih ibn Keysân’dan; o daîsmâîl ibn Muhammed’den olmak üzere söyledi ki, bu İsmâîl şöyle demiştir: Ben Bâbam Muhammed ibn Sa’d ibn Ebî Vakkaas’tan işittim. O bu hadîsi tahdîs ediyordu. Ve hadîsi içinde şunları da söyledi: Rasûlüllah eliyle vurdu da boynum ile kürek kemiğim arasını birleştirdi. Sonra:
— “Ey Sa’d, bana dön! Şübhesiz ben bazen öyle kişiye veririm ki…” diye buyurdu.
Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: “Fe-kubkibû”, “Yüzleri üzere çevrildiler” (eş-Şuarg: 94) demektir. “Mukibben”, “Yüzü üstü olarak” (el-Müik: 22) demektir. Fiil bir kimse üzerine vâki’ olmadığı (yani lâzım olduğu) zaman, “Ekebbe’r-raculu = Kişi yüz üstü oldu” diye if’âl bâbından kullanılır. Fiil bir kimse üzerine vâki’ olduğu (yani müte-; addı olduğu) zaman ise sülâsîden “Kebbehu’llâhu li-vechihi = Allah onu yüzü üstü attı (yahut: Atsın)”; “Ve kebebtuhu ene – Ve ben onu yüzü üstü attım” dersin.