Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Cenaze üzerine namaz kılan kimse…” buyurdu.
Ve yine: “Arkadaşınız üzerine namaz kılınız” buyurdu. Ve yine:
“Necâşî üzerine namaz kılınız” buyurdu. Peygamber bu sözleriyle, içinde rükû ve sucûd bulunmayan, kelâm da edilmeyen; fakat içinde ölüye duâ edilen, tekbîr alma ve selâm verme bulunan bu husûsî duruşa namaz ismi vermiştir.
Ve İbn Omer, cenaze namazını ancak temiz olarak kılardı ve o, cenaze namazını güneşin doğuşu ve batışı sırasında kılmaz ve tekbîr alışta iki elini yukarı kaldırır idi.
Ve Hasen Basrî: Zamanlarına yetiştiğim (sahâbî ve tabiîden olan) insanlar, cenazeleri üzerine kılınacak namazda imamete en ziyâde lâyık gördükleri kimseler, farz namazlarında imamlığına razı oldukları kimselerdi, demiştir.
Keza: Bayram günü namazında abdesti bozulan yahut cenaze namazı kılınacağı sırada abdesti olmayan kimse, su arar da teyemmüm etmez.
Ve yine Hasen Basrî; Bir kimse cenaze namazına cemâat namaz kılarken ulaşırsa, cemâatle beraber bir tekbîr alarak namaza girer, demiştir. Saîd ibn Müseyyeb de: Erkek kişi, cenaze namazında gecede gündüzde, seferde hazarda musâvî olarak dört tekbîr alır, demiştir.
Enes ibn Mâlik de: Birinci tekbîr namaza başlama tekbîridir, demiştir.
Ve Yüce Allah “Onlardan hiçbir kimse üzerine ebedî salât etme. Kabrinin başında da durma…” (et-Tevbe: 85) buyurdu, yani buna “Salât” ismini verdi. Ve bu cenazeye yapılan salâtta diğer namazlar gibi safflar da, imâm da mevcûddur.
1334 Şa’bî şöyle demiştir: Bana, Peygamberimiz ile beraber yolu yalnız bir kabre uğrayan bir zât haber verdi. O zât: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize imâm oldu; biz de O’nun arkasında saff bağladık, dedi. Süleyman Şeybânî dedi ki: Biz eş-Şa’bî’ye: Yâ Ebâ Amr! Bunu sana tahdîs eden sahâbî kimdir? Dedik. eş-Şa’bî: İbnu Abbâs (radıyallahü anh)’tır, diye cevâb verdi.