1022 Bize İsmâîl ibn Ca’fer, Serik’ten; o da Enesibn Mâlik’ten tahdîs etti (O, şöyle demiştir): Bir kimse cumua günü Rasûlüllah ayakta hutbe yaparken Dâru’l-Kadâ tarafında vaktiyle mevcûd olan bir kapıdan içeriye girdi de, Rasûlüllah’ın karşısında ayakta durdu. Sonra: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, yollar kesildi. Allah’a duâ et de bizlere yağmur ihsan etsin, dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah iki elini kaldırdı, sonra: “Allâhumme eğısnâ, Allâhumme eğısnâ, Allâhumme eğısnâ (= Yâ Allah bize yağmur ver, yâ Allah bize yağmur ver, yâ Allah bize yağmur ver)” dedi. Enes dedi ki: Allah’a yemîn ile söylüyorum, o sırada biz gökyüzünde ne kalın, ne de ince bir bulut görüyorduk; bizimle Sel’ı Dağı arasında hiçbir ev ve hiçbir konak da yoktu. Enes dedi ki: Derken Rasûlüllah’ın arka tarafından kalkan şeklinde bir bulut çıktı. O bulut semânın ortasına varınca yayıldı. Sonra yağmur yağmağa başladı. Allah’a yemîn ediyorum ki, biz altı gün güneşi görmedik. Sonra (öbür) cuma günü, yine RasûlulIah ayakta hutbe yaparken, yine o kapıdan bir kimse daha girdi; Rasülullah’ın karşısına geçip dikeldi. Ve: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, yollar kesilip kapandı. Allah’a duâ et de artık bu yağmurları bizden tutsun, dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah iki elini kaldırdı, sonra: “Yâ Allah, etrafımıza (yağsın), üzerimize değil. Yâ Allah, tepelere, bayırlara; derelerin içlerine, ağaç ve ot bitecek yerlere (yağdır)” diye duâ etti. Enes dedi ki: Bu duâ üzerine hemen yağmur kesildi. Biz de mescidden çıkıp, güneşte yürüyorduk.
Şerîk ibn Abdillah dedi ki: Enes’e: İkinci hafta gelen zât, evvelki hafta gelen zât mıydı? diye sordum da, o: Bilmiyorum, dedi.