Ebû Abdillah Buhârî dedi ki: “el-Kımm”, “el-Izku” demektir. İkisi (yani tesniyesi) “Kınvâni”dir. Cemâati (yani cem’i) yine “Kınvânun”dur. Sınvun, Sınvâni (ve Sınvânun) gibi
422-Ve îbrâhîm (163), yani Tahmân’ın oğlu, Abdulazîz ibn Suheyb’-den; o da Enes (radıyallahü anh)’ten söyledi O şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Bahreyn’den mal getirildi. Peygamber: “Onu mescide dökün” buyurdu. Bu mal Rasûlüllah’a gönderilen en kesretli mal olmuştu. Akabinde Rasûlüllah namaza çıktı ve o mala dönüp bakmadı. Namazı bitirdikten sonra geldi ve malın yanına oturdu. Her kimi gördü ise muhakkak (o maldan bir mikdâr) verdi. Derken Abbâs O’na geldi ve: Yâ Rasûlallah, bana da ver. Çünkü ben hem kendim için, hem de Akîl için fidye vermiştim, dedi Rasûlüllah ona:
“Al” buyurdu. O da avuç avuç bezinin içine boşalttı. Sonra onu kaldırıp yüklenmeye davrandı, fakat kaldıramadı. Bunun üzerine: Yâ Rasûlallah, birine emret de onu sırtıma kaldırsın, dedi. Peygamber: “Olmaz” dedi. Abbâs: Öyle ise onu üzerime Sen kaldırıver, dedi. Peygamber yine: “Olmaz” buyurdu. Bunun üzerine Abbâs ondan birazını döktü de sonra tekrar kaldırmağa davrandı. Yine: Yâ Rasûlallah, birisine emret de, bunu üzerime kaldırsın, dedi. Rasûlüllah: “Olmaz” buyurdu. Abbâs: Öyleyse bunu üzerime Sen kaldır, dedi. Rasûlüllah yine: “Olmaz” buyurdu. Bunun akabinde ondan birazını daha döktü. Sonra onu kaldırıp sırtının üzerine attı ve yürüyüp gitti. Rasûlüllah, onun hırsına olan taaccübünden dolayı gözümüzden kayboluncaya kadar hep arkasından bakıp durdu. Rasûlüllah o maldan bir dirhem bakî oldukça oradan kalkmadı