184 Esma (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Güneş tutulduğu zaman Peygamber’in zevcesi Âişe’ye geldim. Bir de baktım ki, insanlar hep dikilmiş namaz kılıyorlar. Baktım Âişe de kalkmış namaz kılmakta. İnsanlara ne oluyor? dedim. Âişe eliyle göğe doğru işaret edip Subhânallah dedi. Ben: Bu bir alâmet mi? diye sordum. Âişe başıyle evet diye işaret etti. Bunun üzerine ben de kalkıp namaza durdum. Nihayet (kıyamın uzunluğundan) üzerime baygınlık geldi. Başımın üstüne su dökmeğe başladım. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazdan ayrılınca Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: “Cennet ve cehenneme kadar (evvelce) görmemiş olduğum hiçbir şey kalmadı ki, bu makaamımda onu görmüş olmayayım. Ve yemîn olsun bana vahyolundu ki, sizler kabirlerde Deccâl imtihanına benzer yahut ona yakın bir imtihana çekileceksiniz -Râvî: Esmâ’nın bu, benzer yahut yakın tâ’bîrlerinden hangisini söylediğini bilemiyorum, dedi- Birinize gelinecek de: Bu adam (yani Muhammed) hakkındaki ilmin redir? Denilecek. Mü’min yahut yakîn sahibi olan kimse -Râvî: Esma, bu iki sözün hangisini söyledi bilmiyorum, dedi- ‘O Allah’ın elçisi Muhammed’dir, bize beyyinelerle hidâyet getirdi. Biz de icabet ettik ve O’na uyduk’ diyecektir. Bunun üzerine ona: Sen iyi hâlde yat uyu. Biz kat’i olarak bildik ki sen O’na iyice inanmışsın, denilecektir. Münafık yahut kalbinde şüphesi olan kimseye gelince -Râvî: Esma bunların hangisini söyledi bilmiyorum, dedi- o: Ben bilmiyorum. İnsanlardan işittim, bir şey söylüyorlardı, onu ben de söyledim, diyecektir”.