Çünkü Yüce Allah: “Bedeviler îmân ettik dediler. De ki: Siz henüz îmân etmediniz, velâkin henüz îmân kalblerinizin içine girmemiş olduğu hâlde İslâm ‘a girdik deyin…” (el-Hucurât: 49/14) buyurdu. İslâm hakîkat üzere olursa böylesi de zikri celîl olan Allah’ın şu: “Hakk dîn, Allah indinde İslâm’dır” (Âli İmrân: 3/19) kavlinin gereği üzere olmuştur.
27 Zuhrî şöyle dedi: Bana Âmir ibn Sa’d (103,104),babası Sa’d ibn Ebî Vakkas (radıyallahü anh-55, 58)’dan haber verdi ki, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir takım insanlara dünyalık veriyordu; bu Sa’d da orada oturuyordu. Derken Rasûlüllah içlerinden en ziyâde beğendiğim birini bıraktı. Bunun üzerine:
– Yâ Rasûlallah! Fulânı niçin bıraktın? Vallahi onu bir mü’min biliyorum, dedim.
– Öyle deme, müslim (de), buyurdu.
Bir müddet sustum. Nihayet o adam hakkındaki bilgim bana galebe etti de dayanamadım, yine sözümü tekrar ederek:
– Fulânı niçin mahrum bıraktın? Vallahi ben onu mü’min biliyorum, dedim.
Yine:
– Öyle deme, müslim (de), buyurdu.
Ben yine sustum. Lâkin o zât hakkındaki bilgim bana galebe etti, sözümü tekrar ettim. Rasûlüllah yine o sözü tekrar ettikten sonra:
– Ey Sa’d, bir adama, Allah onu yüzü koyun ateşe atmasın diye başkasını daha ziyâde sevdiğim hâlde ihsanda bulunduğum olur, buyurdu.
Bu hadîsi Zuhrî’den Yûnus, Salih ibn Keysân, Ma’mer ibn Râşid ve Zuhrî’nin erkek kardeşinin oğlu Muhammed ibn Abdillah da rivayet etti.