Birbirlerine danışamasınlar, birlikleri bozulsun, diye Enlil şöyle buyurdu: Bundan böyle dillerini karıştıracağım ki, birbirlerinin konuştuklarını anlayamasınlar!
(tıpkı kutsal kitaplardaki gibi. Ama bir farkla! Orada Enlil tanrı oluyor. yani bunları kutsal kitapların tanrısı yapıyor) Dünya yıllarının sayılmaya başlamasından sonraki üç yüz onuncu yılda oldu bütün bunlar.
Yaratılış; 11
5- Rab insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi.
6- ”Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiç bir engel tanımayacaklar.” dedi.
7- ”Gelin aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.”
8- Böylece Rab onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.
9- Bu nedenle kente Babil (İbranice de kargaşa) adı verildi. Çünkü Rab bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün
dört bucağına dağıtmıştı.
Kur’an her zaman ki gibi yüzeysel, başka kavramlarla karışmış söylemlerle Babil kulesi olayını da anlaşılmaz hale getiriyor.
Kur’an; Bakara
102- Tuttular Süleyman’ın mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeylerin ardına düştüler. Oysa Süleyman kafir olmadı, ama o şeytanlar kafir oldulr; insanlara büyücülük ve Babil’de Harut, Marut adında iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı.
Kardeşlerim; şimdiye kadar sayısız örnekte gördüğünüz gibi kutsal kitaplar Sümer yaşanmışlıklarından alıntıdır. Tanrı sözü değildir. İşte burada da bir örnek daha görüyoruz. İgigiler ve insanoğlu bir uzay istasyonu kurmak istiyor, Enlil onları engellemek için havaya uçuruyor.
Ayrıca üstün bilimsel güçlerini kullanarak, muhtemelen genleriyle oynayarak, ya da toplu hipnoz yöntemi kullanarak farklı diller konuşmalarını sağlıyor. Böylece birbirlerini anlamakta insanlar ve igigiler zorlanıyor. Böyle bir olayı Tanrısal bir olaymış gibi nasıl anlatabilirsiniz ki? Elbette mantıksız ifadelerle izah etmeye çalışırsınız.
Bunu bir Tanrı’nın yapabileceğine inandırmaya çalışırsınız. Düşünsenize yarattığından korkan bir tek Tanrı! İnsanların kendini geçeceğinden korkan bir Tanrı! Kenti ancak aşağı inince görebilen bir Tanrı! Her şey o kadar açık ki! Kutsal kitapların Sümer söylemlerinin modifiye edilmiş şeklinden ibaret olduğu o kadar açık ki!
Babil kulesi hikayesinin bir önemli yanı da; ezoterik inanca sahip insanlar içinde gizemli olmasıdır. Buradan çıkardıkları sonuç gereği kuleyi insanlığın erdeminin üst noktası, bir ülkü mabedi ve Tanrısallaşma gibi görürler. Ancak neden Tanrının insanoğlunu cezalandırıp, dillerini değiştirdiğini izah edemezler.
Elbette isterseniz bir konuyu eğip, büküp istediğiniz şekle getirebilirsiniz. Ancak gerçek gün gibi ortadadır. Bu konu asla ezoterik bir konu değildir. Bu günün Dünya’sının en büyük sorunu da; ezoterik insanların bu gibi şeyler ve tasavvuftan medet ummalarıdır. Tasavvuf; miskinlik, halktan kopma ve yönetici sınıf yalakalığıdır. Halka bakmayan hiç bir göz Tanrısallaşma yolunda yürüyemez. Hakka bakan halk olur, halka bakan Hak olur sözü burada tam da yerinde bir sözdür.
Her bölgede ve her ülkede halkları farklı bir dilde konuşur kıldı. Her birine farklı bir yazı biçimi verdi ki birbirlerini anlayamasınlar. Kişi’de yirmi üç kralhüküm sürdü; dört yüz sekiz yıl boyunca Asa Şehri oldu. Yine Kişi’de çıktı göksel yolculuğa Etan, o çok sevilen kral. Tayin edilen zamanda krallık Unug-ki’ye aktarıla, diye buyurdu Enlil. Göksel parlak nesne Kişi’den oranın toprağına aktarıldı.