Enki üreme meselesini anlattı Enlil’e. Yedi kere yedi başarısız oldu, diye itiraf ettti Enlil’e. Ningişzidda yaşam özlerini inceledi; ek bir birleşim gerekiyordu. Enlil’in öfkesi iyice büyüdü, sözleri keskinleşti. Bu işin tamamından hiç hoşlanmamıştım, yaratıcılar olmak ne haddimize, diye karşı çıkmıştım. İhtiyacımız olan yaratık zaten mevcut. Böyle demiştin sen Enki.
Tek ihtiyacımız onun üstüne işaretimizi koyup böylece ilkel işçiler oluşturmak. Şifacı kahramanlar da kendilerini tehlikeye attılar; Ninmah ve Ninki de tehlikenin kucağına atıldılar. Hiçbiri bir işe yaramadı, eserin başarısızlıktı. Şimdide yaşam özümüzün son parçalarını bu yaratıklara verdin ki üremeyi bilsinler bizler gibi; bizim yaşam devrelerimizide onlara vermiş olmayasın sakın? (Uzun yaşama özelliklerini kastediyor)
Böyle konuştu Enlil, öfkesi çok büyüktü. Enlil’i sözleriyle yatıştırsınlar diye, Ninmah ve Ningişzidda’yı çağırttı Enki. Efendim Enlil, diyordu Ningişzidda. Onlara üremeyi bilme bahşedildi. Ama uzun yaşayış dalı onların özünün ağacına eklenmedi.
Tevrat’ta insan ömrü 120 yıl olarak belirlendi denilişini unutmayalım.
Yaratılış; 6 -3 Rab, “Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak, çünkü o ölümlüdür” dedi, “İnsanın ömrü yüz yirmi yıl olacak.”
Sonra Ninmah konuştu; kardeşi Enlil’e şöyle diyordu: Neyi seçmeliydik kardeşim? Her şeyi başarısızlık içinde bitirip Nibiru’yu kendi felaketiyle yüz yüze getirmeyi mi? Yoksa tekrar tekrar deneyip güç işleri üstlenmeleri için Dünyalıların üremesini sağlamayı mı? Öyleyse nerede ihtiyaç duyuluyorsa oraya gitsinler, dedi öfkeyle Enlil. Edin’den uzak olsunlar, Abzu’ya kovuldular. (İşte gerçek cennetten kovulma hikayesi. Nasıl, akla daha yatkın değil mi?)
Sümer tableti Adamu’nun cennetten, yani Aden’den kovuluşunu gayet mantıklı şekilde işte böyle anlatılıyor. Peki Tevrat nasıl anlatıyor. Elbette mistik bir hava katarak ve yine amacına göre değiştirerek. Meyveler, incir ağaçları, hain yılan yine Rab’bin kimbilir kaçıncı lanetlemesi ve bir türlü mantığımıza uymayan olaylar silsilesi. O çağlarda elbette insanoğlu için son derece gizemli ve cazip olan bu söylemler, sorgulayan ve bilimi özümsemiş çağımızın insanları için inandırıcı olmaktan ne yazık ki uzaktır.
O halde şimdi de aynı olayları Tevrat’tan dinleyelim.
Yaratılış- 3;
● 1- Rab Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiç birinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
● 2- Kadın, ”Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı.
● 3- ”Ama Tanrı, ‘ Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”
● 4- Yılan, ”Kesinlikle ölmezsiniz” dedi.
● 5- ”Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”
(Dikkat edersiniz burada yılan hiç yalan söylemiyor. Yalanı söyleyen Tanrı.)
● 6- Kadın ağacın güzel meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. meyveyi koparıp
yedi. (Yine bütün günahlar kadınların başına yıkılıyor) Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.
● 7- İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
● 8- Derken GÜNÜN SERİNLİĞİNDE BAHÇEDE YÜRÜYEN RAB TANRI’NIN. (Nasıl yani, bahçede yürüyen Tanrı mı? Bütün evreni kim idare ediyor?) sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçları arasına gizlendiler.
● 9- Rab Tanrı Adem’e, ”Neredesin?” diye seslendi. (Tanrı Adem’i bile göremiyor!!)
● 10- Adem, ”Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.
● 11- Rab Tanrı, ”Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” (Nasıl yani, Adem çıplak olduğunu nasıl bilmez?) diye sordu, ”Sana
meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”
● 12- Adem, ”Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.
● 13- Rab Tanrı kadına, ”Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, ”Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.
● 14- Bunun üzerine Rab Tanrı yılana, ”Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın”
dedi. “Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.” (Zaten sevilmeyen bir hayvanı lanetlemek ve sonradan şeytanlaştırmak ne kadar kolay değil mi ve ne kadar adaletsizce! Bu arada yılanların toprak yemediğini de ekleyelim.)
● 15- “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.” (Bir kadınla erkeğin çocuğu olduğundan çocukların hangisi kadının, hangisi erkeğin soyu olur ben anlayamadım. Anlayan biri varsa açıklamasını rica edeceğim.)
● 16- Rab Tanrı kadına, ”Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim” dedi. ”Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.” (Yine zaten bilinen bir acıyı ve sosyal konumu sanki bir mucize ve Tanrısal bir gizemmiş gibi gösterme eylemi. Bu tarz bilinen bir çok şey kutsal kitaplarda işlenir. İnsanlar bu sözleri sanki hiç bilmiyorlarmış gibi ya bak, ne güzel sözler diye onaylar. Örneğin; İbrahim’in sanki Güneş’i ilk defa görüyormuş gibi Güneş’e bakıp, O batınca, batıyormuş o halde Tanrı o değil demesi ya da Kur’an’da geçen ” Her canlı bir gün ölümü tadacaktır” ayeti gibi. Oysa herkes bunları zaten bilir ama Kutsal kitaplarda geçince bir gizem, ulviyet ve Tanrısallık kazanır.)
● 17- Rab Tanrı Adem’e, ”Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi. ”Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.” (İşte yine yukarıda açıkladığım yöntem. Ayrıca İnsan elma yedi diye toprak niye lanetlenir? Bu arada insanların bilinçaltına kadının daha ilk aşamada lanetlendiği mesajı iletilir ve benim başımın tacı kadınlarımız ikinci sınıf insan yerine tescilli şekilde konulur. Artık itiraz edilemez. Çünkü Tanrı öyle emretmektedir.)
● 18- Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin.
● 19- Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine
toprağa döneceksin.
● 20- Adem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi.
● 21- Rab Tanrı Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. (Tanrı giysi mi yapıyor? Ayrıca hani onlar
ölecekti?)
● 22- Sonra, ”Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi. (Nasıl yani Adem cinselliği öğrenince Tanrılardan
biri gibi mi oluyor? Sonra bizlerden biri gibi derken hani Tanrı bir taneydi? Tevrat tek Tanrılı bir din kitabı değil mi?) ”Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” (Yani bir meyveyi yemekle ölümsüz olunabiliyor. Muhtemelen Tanrı da o meyveyi yiyor olmalı. Adem o meyveyi yese o da bir Tanrı olacak . Yani tüm evreni yaratan Tanrı kendi yarattığı Dünya’da, kendi yarattığı topraktan yetişen bir meyveyle mi ölümsüz oluyor? )
● 23- Böylece Rab Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem’i Aden bahçesinden çıkardı.
● 24- Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen
alevli bir kılıç yerleştirdi.
Elbette Tevrat’tan bin yıl sonra insanlar gittikçe Tanrı kavramını daha otoriter hale getirirken, saygıyı korkuyla sağlamak amacıyla şeytan ve cehennem kavramını geliştirdiler. İnsan yine bilimden yoksun, yine karanlıkta ve yine birbirine zulmederek yaşıyordu. Yönetici sınıfın elinde artık Tanrı öyle istediği için itaat etmelisin komutunu geliştiren söylemler vardı. Yine bu günün insanının mantığına oturtamadığı, çelişkilerle dolu söylemler ile insanlara ortaçağ boyunca korku vererek zulmedildi. Ama Kur’an’da da Anunnakiler’in insanı yaratışı öyküsünün dışına çıkılamadı. Bu öykü de yeni karakterler vardı yada eski karakterlere yeni isimler verildi. Ama Kur’an da aynı öyküyü çağına uyarlayarak anlattı. Yani değişen bir şey olmadı.
Şimdi Kuran’dan cennetten kovulma hikayesini okuyalım.
Araf 11- Gerçek şu ki önce sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: “Adem’e secde edin” dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.
12- Allah: “Sana emrettiğim halde, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” İblis: “Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” (Yukarıda bahsettiğim yeni karakterlerden biri şeytan yada diğer ismiyle iblis. İsyankar, Tanrı’ya kafa tutan, her nedense cehenneme gitmekten korkmayan, üstelik insanları yoldan çıkarmak için Tanrı’dan izin alan!!! bir karakter. Belki de cehennem onun için o kadar kötü yer değil ki, Tanrı’nın onu cehenneme koyma tehdidini umursamıyor. Kim bilir belki kendi de zaten ateşten olduğu içindir.)
13- Allah: ”Hemen in oradan, orada büyüklük taslamak ne haddine, haydi çık, çünkü sen alçaklardansın.” buyurdu. 14- İblis : ”Dirilip kaldırılacakları güne kadar bana süre ver.” dedi.
15- Allah : “Haydi sen süre verilmişlerdensin.” buyurdu. (Tanrı’nın kötü ve kendine isyan eden birine, meleklere secde ettirdiği, insanoğluna kötülük yapmasına izin vermesi inanılır gibi değil.)
16- İblis “Öyleyse and olsun ki, beni azdırmana karşılık, ben de onları saptırmak için her halde senin doğru yolunun üstüne oturacağım.”
17- “Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından sollarından sokulacağım. Sen de çoğunu şükredici bulmayacaksın.” dedi. (Açıkça senin bizden daha çok kıymet verdiğin insanoğlunu yoldan çıkarıp, yanıldığını ispatlayacağım diyor. Tanrı yanılır mı? Tanrı haydi ispatla der mi?)
18- Allah; “Çık oradan yerilmiş, kovulmuş olarak! And olsun ki, (Tanrı niye and içer ki?) onlardan her kim sana uyarsa, kesinlikle cehennemi tamamen sizinle dolduracağım.” (Bu nasıl bir anlaşma. Bu nasıl bir karşılıklı tehditleşme. Bu düellonun mağduru, zavallı insanın suçu ne? Zaten Tanrı istediği için her şey olmuyor mu? O geleceği bilen ise, neden yarattığının ne yapacağından emin olamıyor?)
19- Ve “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin, (Bahçenin adı artık cennet olur. Bundan sonra insanların öldükten sonra gideceği cennet sürekli tanımı değiştirilerek bir ödüle dönüştürülür. Bu Dünya’da çile çek, Dünya’nın nimetlerinden uzak dur, ödülün cennet olsun. İnançlı insan böyle olur. Dünya’nın nimetlerini de biz yiyelim. Kur’an’da cennet tanımının içine değişik ayetler vesilesiyle huriler, altından ırmaklar akan yerler vs. eklenir. Ancak sopa da hazırdır. Cehennem. Orası her seferinde daha kötü şekilde anlatılarak gerekli korku sağlanır. Tanrı adına konuşan; sürekli, bana itaat et, yoksa cehenneme gidersin der.) dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
21- Ve onlara: “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.” diye ikisine de yemin etti.
22- Bu şekilde onları aldatarak sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açıldı ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara: “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Haberiniz olsun bu şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi.
23- Onlar: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz!” dediler.
24- Allah: “Birbirinize düşman olarak ininiz. Size bir süreye kadar yeryüzünde yerleşmek ve bir nasip almak var kaderinizde” buyurdu.
25- “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan dirilip çıkarılacaksınız!” dedi.
Yine aynı Sümer öyküsü kendi çağına uyarlanmış haliyle böyle anlatılır. Bu çağın insanının böyle söylemleri anlayabilmesi ve kabullenebilmesi çok zordur. Hep neden şunu, neden bunu yapsın diye sorular kafasını meşgul eder. Cevap da bulamaz. Çünkü cevap aslında apaçık mevcuttur.
26- Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Fakat takva elbisesi hepsinden hayırlıdır. İşte bunlar, Allah’ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.
27- Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık. (Bir sürü inanan sayısız günah işlemiyor mu? Onlarda mı şeytanın dostu? Adem inanmıyor muydu? Şeytana bu kötülüğü yapma iznini kim verdi? Eğer Tanrı isteseydi insanoğlunun yaşadığı onca kötü şey olur muydı? Bu gün doğayı ve tüm canlıları mahveden insanın bunları yapmasına Tanrı neden izin veriyor? Gerçekte Tanrı bu müthiş evreni yarattıktan sonra Dünya’da yaşamaya ve insanoğlunu bir oraya bir buraya taşıyarak, iki de bir sınava tabi tutarak, onların birbirini ve Dünya’yı mahvetmesi için şeytana izin vererek egosunu tatmin eden biri midir? Yoksa insan hayal gücünün Sümer tableti hikayelerine eklediği akıl dışı söylemlerin ötesinde, bilimin ışığıyla aydınlanmış beyinlerin hissedebileceği muhteşem bir güç müdür?)
(Aynı hikaye Hicr 26 ile 42. ayetler arasında da tekrarlanır. Yine neredeyse aynı kelimelerle Bakara 30-37. ayetlerde de tekrarlanır. Ama bu sefer tarihin ilk sınav torpili ve meleklerin ilginç insan tanımlaması vardır. Okuyalım.)
30- Düşün ki Rabbin meleklere: ”Muhakkak ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim” dediği vakit ”Biz seni tesbih ve takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlar akıtacak bir yaratık mı yaratacaksın?” dediler. ”Her halde ben sizin bilmeyeceğiniz şeyleri bilirim” buyurdu. (İlk soru; melekler geleceği görebiliyorlar mı? Eğer böyleyse neden Tanrı kötü bir yaratık yaratıyor ve üstelik halife olarak yaratıyor. Halifenin anlamı dinin vekili demektir. Kötü bir varlık nasıl dinin vekili olabilir? )
31- Ve Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra o isimlerin delalet ettiği şeyleri meleklere gösterip ”Haydi davanızda doğru iseniz, bana şunları isimleriyle haber verin” buyurdu.
32- Melekler ”Seni bütün eksikliklerden tenzih ederiz Ya Rab! Bizim için senin bize bildirdiğinden başka bilgi mümkün değildir. O her şeyi bilen hüküm sahibi sadece Sensin, Sen!” dediler.
33- ”Ey Adem ; bunlara onları isimleriyle haber ver” buyurdu. Bu emir üzerine Adem, onlara isimleriyle bunları haber verince buyurdu ki: ”Size demedim mi, ben her halde göklerin ve yerin sırrını bilirim! Ve sizin açıkladığınız ve gizlediğiniz şeyleri de biliyorum!”
34- Ve o vakit meleklere : ”Adem için secde edin!” dedik, derhal secde ettiler. Ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi, zaten o kafirlerden idi. (Şimdi zaten Tanrı’nın yarattığı ve O’nun öğrettiği kadarını bilen meleklere bilmediği şeyleri sormanın mantığı nedir ? Adeta soruları önceden verilmiş bir sınav gibi Adem’e soruların cevaplarını öğretip, meleklere öğretmeyip , haydi bunları bilin demek bir sınav hilesi değil midir? Üstelik Tanrı insanın kan akıtacak ve fesat çıkaracak bir varlık olduğu sözünü de yalanlamıyor? Kötü bir varlık meleklerden daha çok şey bilince , iyi ve onlardan üstün mü olmaktadır?)
35- Ve dedik ki: Ey Adem, sen ve eşin cennete yerleşin, ikiniz de orada dilediğiniz yerde bol bol yiyin, ancak şu ağaca yaklaşmayın ki, haddini aşan zalimlerden olmayasınız”
36- Bunun üzerine şeytan onları oradan kaydırdı, ikisini de bulundukları o bolluk içindeki yerden çıkardı. Biz de: ”Haydi kiminiz kiminize düşman olarak inin ve yerde bir zamana kadar kalıp nasibinizi alacaksınız” dedik.
37- Bu arada Adem Rabbinden bir takım kelimeler belleyip O’na yalvardı. Gerçekten tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet eden O’dur!
Görüldüğü üzere Tanrı’nın halifesi olacak insan daha ilk sınavında bütün isimleri yani her şeyi biliyorken başarısız olmuş, cennetten kovulmuş ve birbirine düşman olarak indiği Dünya’da Tanrı’nın dinini temsil etmiştir.
Ahzap 72 de dediği gibi insan “çok zalim ve çok cahil” ken halife ve meleklerden üstündür. Ve Tanrı çok merhamet edendir!!