Gılgamış Destanı, aslında 11. tablette sona ermiştir. 1. tablet ancak bir ektir ve destanla hiçbir ilgisi yoktur. 1. tabletten 11. tablete kadar olan bölümü eski kaynaklardan yararlanılmış olmasına karşın, bunlardan bağımsız olarak değiştirilip yeni bir kalıba sokulmuştur. 12. tablet ise, yaklaşık M.Ö. 2000 yılında yazılmış olan Sümerce bir metnin, aslına bağlı çevirisidir ve bu tabletin Akatlı olan çevirmeni, metinde en küçük bir değişiklik yapmamıştır.
Bu Sümerce metnin birinci kısmının yarısı, bundan birkaç yıl önce elimize geçmiştir. Bunun nasıl bittiğini bilmiyoruz. Büyük olasılıkla birkaç yüz satırdan oluşan bu Sümerce metnin içinde, Akatlı çevirmen, ancak 154 satırı çevirmiştir. Bundan dolayı bu tablette anlatılan olaylar, bütünlüklerini yitirmiştir.
Bu çeviri, yeraltı dünyasının heyecanlı betimlemesi ve bu dünyanın yaşamının anlatımından oluşmaktadır. Şöyle ki: Gılgamış, gök tanrıçası İştar’la barışmak için, ona olağanüstü iyi ve değerli ağaçtan yapılmış bir taht sunmak ister. Bu amaçla çok yaşlı ve kalın bedenli bir Huluppu ağacını devirmeye gider. Bu ağacın tepesindeki yaprakların arasında, ünlü fırtına kuşunun yuvası bulunmaktadır.Ağacın kökleri arasında, hiçbir büyünün etkileyemediği bir yılan yuvası bulunmaktadır… Ağacın gövdesindeyse Bakireler Tanrıçası Lilith’in evi vardır. Gök Tanrıçası, Lilith’e, ilgi gösterip iyi davranır ve Lilith, Gılgamış’ın bu ağacı devirmesiyle hemen o anda özgürlüğüne kavuşur.
Gılgamış, serüvenini başarıyla bitirdikten sonra, bir ganimet olarak bu yüce ağacın hem gövdesini, hem de dallarını Uruk’a getirir. Fakat yeraltı dünyasının tanrıçası Ereşkigal, İştar’a sunulacak bu armağanı kıskanır ve yeraltından yeryüzüne dek bir çukur açar. Gerek ağacın gövdesi, gerekse dalları, bu çukurdan cehenneme düşer… İşte bu noktadan sonra 12. tabletin devamı gelmektedir.
Sümer yazmasına göre Enkidu, Gılgamış’ın arkadaşı değil, kölesidir. Efendisinin çukurdan aşağı, cehenneme düşen değerli ağaçlarını geri çıkarması için, bu işe hazır bekliyor. Enkidu, efendisine, göreceği hizmetle ilgili olarak, şu sözleri söyler:
1. “Ağacın bedeni, hemen bugün Nacar’ın evine bırakılmış olacaktır. Ağacın dalları, Nacar’ın keseri için hazır olacaktır.
Efendim, niçin ağlıyorsun?
Hemen bugün, senin ağacın bedenini yerin altından çıkaracağım. Dalları cehennemden yukarı getireceğim.
Eğer bugün yeraltı dünyasına gidersen,
Kutsal şeyler önünde başını eğmemelisin.
Temiz bir gömlek giymemelisin.
Yoksa hemen senin bir yabancı olduğunu anlarlar.
Mermer şişecikten alınmış güzel kokuyu sürünmemelisin. Yoksa onlar, güzel kokuyu alınca hemen çevrene toplanırlar. Gürzünü yeraltı dünyasına düşürmemelisin.
Yoksa gürzle öldürülmüş olanlar, hemen çevrene toplanırlar. Eline sopa almamalısın. Yoksa ruhlar, senden titrerler. Ayağına ayakkabı giymemelisin. Yerde gürültü etmemelisin. Sevdiğin karını öpmemelisin.
Kendisine kin beslediğin karını dövmemelisin. Sevdiğin çocuğunu öpmemelisin.
Kendisine kin beslediğin çocuğunu dövmemelisin. Yoksa cehennem senin için sokurtu, homurtu yapar!”
Enkidu, yeraltına iner inmez, adı geçen Tanrıça Nin-Asu’nun kutsallığına ayak basar. Enkidu, çıplak tanrıçanın güzelliğinden ve vücudunun parlaklığından dolayı kendinden öyle geçer ki, Gılgamış’ın kendisine verdiği bütün öğütleri unutur. Böylece o, yeraltı dünyasında yakalanr ve Gılgamış, değerli ağacından başka, kendisine bağlı olan kölesi Enkidu’yu da yitirir.
2. O, yatan bir kadına, yatan bir tanrıçaya,
Yatan Nin-Asu Ana’ya yaklaşıyor.
Onun parlak omuzları açıktı. Örtülmemişti.
Onun göğsü mermerden yapılmış yuvarlak bir vazo gibi Kırışıksız ve dümdüzdü.
3. Enkidu, yeraltı dünyasına gidip tanrıçayı görünce,
Bu tanrısallık önünde başını eğdi.
Temiz bir gömlek giydi.
Hemen onun bir yabancı olduğunu anladılar.
Mermer şişecikten alınmış güzel kokuyu süründü.
Onlar güzel kokuyu alınca hemen çevresine toplandılar. Gürzünü yeraltı dünyasına düşürdü.
Gürzle öldürülmüş olanlar, çevresine toplandılar.
Eline sopa aldı. Ruhlar, ondan titrediler.
Ayağına ayakkabı giydi. Yerde gürültü etti.
Sevdiği karısını öptü; kendisine kin beslediği karısını dövdü. Sevdiği çocuğunu öptü; kendisine kin beslediği çocuğunu dövdü. Cehennem, onun için sokurtu ve homurtu yaptı.
4. O, yatan bir kadına, yatan bir tanrıçaya,
Yatan Nin-Asu Ana’ya yaklaştı.
Onun parlak omuzları açıktı. Örtülmemişti.
Onun göğsü mermerden yapılmış yuvarlak bir vazo gibi Kırışıksız ve dümdüzdü.
5. O zaman Enkidu yeryüzüne çıkmak isteyince,
Onu ne belâ getiren ruh, ne de hastalık ifriti yakaladı; Onu cehennem kralının amansız bir şeytanı yakaladı. Onu, yeraltının kendisi yakaladı.
O, yiğitler alanında düşüp ölmedi;
Onu, yeraltının kendisi öldürdü.
6. O zaman Ninsun’un oğlu, kölesi Enkidu için ağladı.
Ve tek başına kalkıp Enlil’in Ekur evine gitti.
“Enlil baba, bugün ağacımın bedeni, yerin altına düştü. Ağacımın dalları da yerin altına düştü.
Bunları çıkarmak için yerin altına inen Enkidu’yu,
Onu, ne belâ getiren ruh, ne de hastalık ifriti yakaladı; Onu, yeraltının kendisi yakaladı.
Onu, cehennem kralının amansız bir şeytanı yakalamadı; Onu, yeraltının kendisi yakaladı;
O, yiğitler alanında düşüp ölmedi;
Onu, yeraltının kendisi öldürdü.”
Bunun üzerine Enlil Baba, Gılgamış’a hiçbir yanıt vermedi. Gılgamış, Sin Baba’ya başvurdu:
“Sin Baba bugün ağacımın bedeni yerin altına düştü. Bunları çıkarmak için yerin altına inen Enkidu’yu,
Onu, ne belâ getiren ruh, ne de hastalık ifriti yakaladı; Onu, cehennem kralının amansız bir şeytanı yakalamadı; Onu, yeraltının kendisi yakaladı.
O, yiğitler alanında düşüp ölmedi;
Onu, yeraltının kendisi öldürdü.”
Bunun üzerine Sin Baba, Gılgamış’a hiçbir yanıt vermedi.
7. Gılgamış tek başına kalkıp Ea’nın E-Apsu evine gitti: “Ea Baba, bugün ağacımın bedeni yerin altına düştü. Ağacımın dalları da yerin altına düştü.
Bunları çıkarmak için yerin altına inen Enkidu’yu,
Onu, ne belâ getiren ruh yakaladı ve ne de hastalık ifriti yakaladı; Onu, yeraltının kendisi yakaladı.
Onu, cehennem kralının amansız bir şeytanı yakalamadı; Onu, yeraltının kendisi yakaladı;
O, yiğitler alanında düşüp ölmedi;
Onu, yeraltının kendisi öldürdü.”
Ama, Ea Baba, ona şu yanıtı verdi:
“Cehennem kralı yiğit Nergal’a başvur!
Ereşkigal’ın ağabeyi Kral Nergal’a başvur!
Eğer cehennemin kralı yiğit Nergal, yeraltının hava deliğini açacak olsaydı; O zaman Enkidu’nun rûhu, hafif bir yel gibi yerin altından çıkardı.”
8. Bunlar, birbirleriyle kucaklaştılar.
Bir türlü birbirlerinden ayrılmak istemediler.
Birbirlerine anlatmaktan usanmadılar.
“Arkadaşım, söyle bana!
Söyle bana, yeraltında gördüklerini anlat bana!” “Söyleyemem arkadaşım! Söyleyemem!
Sana yeraltı dünyasında gördüklerimi anlatacak olursam, Sen, oturup ağlamalısın.
Ve ben de oturup ağlayayım.
Dokunmakla zevk duyduğun benim güzel bedenimi, Şimdi böcekler, eski bir giysiyi yer gibi yiyor. Dokunmakla zevk duyduğun benim güzel başım,
bir çamur teknesi gibi toprak doludur.”
9. Enkidu, şöyle diyerek büzülüp toprağa çömeldi. “Arkadaşım, yeraltı dünyasında şunları gördüm: …….”
10. “Sehpaya asılmış olanı gördün mü?”
– “Evet gördüm. Eğer işlediği günahtan pişman olsaydı,
Çivinin kopmasıyla kurtulurdu.”
– “Eceliyle öleni gördün mü?”
– “Evet gördüm. Gece yatağında uyuyup, su, soğuk su içiyor.”
– “Savaş alanında öleni gördün mü?”
– “Evet gördüm. Ana ve babası onun için uğraşıyorlar.
Karısı da onun için çalışıyor.”
– “Cesedi kırda bırakılmış (mezara gömülmemiş) olanı gördün mü?” – “Evet, gördüm. Onun ruhu yeraltı dünyasında uyumuyor.”
– “Ruhuyla kimsenin ilgilenmediğini gördün mü?”
– “Hayvanlara yedirilen tencere kazıntısı,
Ve sokağa atılan yemek artıkları onun besinidir.”
GILGAMIŞ DESTANI BURADA SONA ERDİ.